MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA ATATÜRK, DİNİ YAYINLAR ve DİN ADAMLARI

Yrd. Doç.Dr. Mustafa ÖNDER

                                                                                 AİBÜ Eğitim Fak. Öğretim Üyesi                                                                                      

  

Özet: Milli Mücadele’nin kazanılmasında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında Atatürk ve arkadaşlarına büyük maddi ve manevi destek sağlayanlar arasında din adamları önemli bir yer tutar. Bu kişilerin tanınması ve Atatürk’le ilişkilerinin bilinmesi yeni nesil için önem arz etmesinin yanında bazı yanlış bilgilerin ve önyargıların değiştirilmesine de imkân sağlayacaktır. Türk halkı, dinini doğru ve anlaşılır Türkçe kaynaklardan öğrenebilme imkânına Atatürk, ulema ve ilk meclisin çalışmalarıyla bu dönemde kavuşmuştur. Bu dönemde aynı zamanda din eğitiminin temelleri de şekillenmiştir.

 

Anahtar Kelimeler:  Atatürk, Din Adamları, Dini Yayınlar, Milli Mücadele, Din Eğitimi.

 

Abstract: Republic of Turkey and the establishment of the National Struggle in winning the largest stage in the financial and moral support to Atatürk who has an important place in the clergy. This person and the recognition for a new generation of scientific relations Atatürk some wrong information and prejudices next modification will also provide opportunities. Turkish people, the religious right and is understood and being able to learn from the source Atatürk, had gained with the operatin of the ulema and the first parliament. Laid the foundations of religious education.

 

Key Words: Atatürk, Religious men, Religious  Publications, National Struggle, Religious Education.

 

National Struggle Year Atatürk, Religious Publications and Religious men.

 

             Giriş:

             Günümüz insanının en önemli problemi, bilmeden dindarlık ve bilmeden din karşıtlığıdır. Yanlış bilgileri düzeltmek, doğru bilgiyi doğru kaynaktan alarak insanlara ulaştırmak en başta gelen görevlerimizdendir. Yeteri kadar bilgi sahibi olmadığımız konulardan birisi de Atatürk ve Cumhuriyet idaresinin dine, din adamlarına bakışıdır. Atatürk samimi bir Müslüman, şuurlu bir Türk milliyetçisi, okuyan ve yorumlayan bir aydındır. Özellikle dini eserleri dikkatle tetkik edebilen ve yanlışlarını bulacak derecede Arapça bilgisine ve dini malumata sahip birisidir.

             Atatürk çocukluğunda ve öğrencilik yıllarında iyi bir din eğitimi almıştır. Onun hayatında dini bütün iki kadın, annesi ve kız kardeşi etkili olmuşlardır.[1] Annesi Zübeyde Hanım Atatürk’ü “âmin alayı” ile mahalle mektebine göndermiştir. Atatürk daha sonra devam ettiği Selanik Şemsi Efendi Mektebi, Mülkiye Rüştiyesi ve Manastır Askeri İdadisi’nde ciddi din eğitimi almıştır.[2]  Atatürk’ün bugünkü anlamda Yaz Kur’an Kursu’na devam ettiği ve dini bilgiler öğrenmesi için eve özel hoca getirtildiği de bilinmektedir.[3]  Sonraki yıllarda ise kız kardeşi Makbule Hanım onun dini yaşantısı üzerinde etkili olmuştur. Ramazan ve kandillerde evde özel programlar düzenlenmiş, hatim ve mevlid okutulmuştur.[4]  Şimdi Milli Mücadele ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında dini yayın faaliyetleri, din hizmetleri ve din adamlarının katkılarına bir göz atalım.

 

            Dini Yayınlar, Din Hizmetleri ve Atatürk

            Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşu ve temel dini eserlerle ilgili çalışmalar dikkate değerdir. O dönemde mevcut az sayıdaki Kur’an çevirilerinin (Tibyan ve Mevakib gibi)[5]  arap harfleriyle basılması, dillerinin ağır ve ağdalı olması[6]  yeni meal ve tefsir çalışmalarını zorunlu kılıyordu. Dönemin uleması da bu durumdan yakınarak anlaşılır bir dil ile eserlerin yazılmasını istiyordu. Ahmed Cevdet Paşa, Hasan Basri Çantay ve Osman Nuri Ergin bunlardan bir kaçıdır. Ergin, konu ile ilgili ifadelerinde: “Kur’an’ın birçok tercümelerine, biz Türkler ancak Cumhuriyet devrinde nail oluyoruz. Her ne kadar bu devirden evvel de Tibyan ve Mevakib adlarında iki tercüme ve tefsir elde dolaşıyor idiyse de bunların ifadeleri dilimizin bugünkü seviyesine uygun değildi” demektedir.[7] Batı dillerinden çevirileri yapılan Kur’an-ı Kerim meallerinin yanlışlarla dolu olması yeni meal ve tefsir çalışmalarının aciliyetini gündemde tutuyordu. Cemil Said tarafından yapılan çeviriye dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi yayınladığı bir yazı ile karşı çıkmış ve hatalarına dikkat çekmiştir.[8]

            Bütün bu gelişmeler meclisi harekete geçirmiş, 21 Şubat 1925 tarihindeki bütçe müzakereleri esnasında dini yayınların ehemmiyeti vurgulanarak, yeni Kur’an-ı Kerim tefsir ve mealleri ile Hadis-i Şerif tercümelerinin devlet imkânlarıyla yaptırılması kararlaştırılmıştır. Bu faaliyetler için Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine 20.000 Lira ödenek konulmuştur. Tercüme işi Mehmet Akif’e, tefsir Elmalılı Muhammed Hamdi’ye, Buhari tercümesi ve şerhi de Babanzade Ahmed Naim’e verilmiştir. Daha sonra Mehmet Akif bu işten vazgeçmiş ve tercüme işi de Hamdi Yazır’a verilmiştir. Tam on iki yıllık bir çalışma neticesinde 9 cilt olarak hazırlanan “Hak Dini Kur’an Dili” isimli tefsir 1935–1939 yılları arasında 10.000 takım basılarak ücretsiz dağıtılmıştır.[9] Merhum Hamdi Yazır hazırladığı mealin mukaddimesinde; Ortada dolaşan yalan-yanlış Kur’an tercümelerinin sırf ticari kaygılarla başka dillerden çevrildiğini,[10]  bunun karşısında meclisin yaptığı teklifi reddetmenin kendisine yakışmayacağını, önemli bir hizmet olduğunu ifade etmiştir.[11]

            Babanzade Ahmed Naim’in başladığı Tecrid-i Sarih çalışması vefatından sonra Kamil Miras tarafından tamamlanmış ve 1928 yılından itibaren 12 cilt olarak basılıp dağıtılmıştır.[12]  Kamil Miras hocanın Tecrid-i Sarih tercümesinin 4.cildindeki önsözde bulunan şu sözleri enteresandır: “Şimdi vesile-i şükran olmak üzere asıl kaydedilmesi milli ve dini bir vecibe olan bir cihet kalmıştır ki, o da bu eserin her şeyden evvel Büyük Meclis’in zade-i ilhamı olarak milletimize sunulan bir fazilet armağanı olmasıdır. Bu sebeple yüce meclisimize âli muvaffakiyetler dilerken, Türk Milleti’nin büyük başbuğu Atatürk’ü derin saygılarla selamlarım.” [13]

            1 Mart 1922 tarihinde TBMM açılış konuşmasında Atatürk şöyle diyor: “ Efendiler! Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhani, ahlaki gıdalarına en feyyaz menbalardır. Binaenaleyh camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı tenvir ve irşad edecek kıymetli hutbelerin muhteviyatına halkça itila imkânlarını temin, Şer’iyye Vekâleti Celilesi’nin mühim bir vazifesidir. Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve dimağa hitap olunmakla ehl-i İslam’ın vücudu canlanır, dimağı saflanır, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran Huteba-i Kiram’ın haiz olmaları lazım gelen evsaf-ı ilmiye, liyakat-ı mahsusa ve ahval-i âleme vukuf haiz-i ehemmiyettir. Bütün vaiz ve hatiplerin bu ümniyeye hadim olacak surette yetiştirilmesine Şer’iyye Vekâleti’nin sarf-ı mukderet edeceğini ümit ederim.” [14]

             Atatürk 7 Şubat 1923 Çarşamba günü öğle namazını cemaatle birlikte Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde kılmış, şehitler için okunan mevlitten sonra minbere çıkarak bir hitabede bulunmuştur. Önce İslam Dini ve onun temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim hakkında, sonra Peygamberimizin yaşayışı ve nasıl örnek alacağımıza dair, daha sonra da camilerin toplum hayatındaki fonksiyonu, hutbelerin anlaşılır olması ile ilgili bilgiler vermiştir.[15]  Bu hitabeden yaklaşık dört yıl sonra 17 Şubat 1927 tarihinden itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 51 konuyu içeren Türkçe hutbeler hazırlanarak tüm görevlilere dağıtılmıştır.[16]  Atatürk, dinin asıl kaynağından öğrenilmesini ve bunun da iyi eğitim almış kişiler vasıtası ile okulda gerçekleşmesini istemektedir: “Her fert dinini diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da mekteptir. Fakat nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin felsefi gerçeğini tetkik, tetebbu bakımından ilmi ve fenni kudrete sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız.[17]

 

            Din Adamları ve Atatürk:                                        

            Özellikle Milli Mücadele yıllarında her faaliyette, her kongrede, her şehirde din adamlarının katkısını görüyoruz. Sivas ve Erzurum Kongrelerinin yanında, Balıkesir’de yapılan Kuvay-ı Milliye Kongresine, Alaşehir’de, Nazilli’de ve Lüleburgaz’da yapılan kongrelere katılanların çoğunu din adamları oluşturmuştur.[18] Müdafa-i hukuk Cemiyetlerinin hemen tamamında yine din adamlarını ön saflarda izliyoruz.[19] Kazım Özalp’in dediği gibi: “Uygun olmayan durum ve koşullar içinde, saygıdeğer din bilginlerimiz öne geçmişler, sadece telkin ve aydınlatma ödevi ile yetinmemişler, ulusal kuvvetlerin başında da çarpışmışlardır.”[20]  

           Atatürk din adamlarından bahsederken: “Milletimizin içinde hakiki ve ciddi ulema vardır. Milletimiz bu gibi ulemasıyla müftehirdir.”[21]  ifadesini kullanmıştır.  Beykoz imamı ile Atatürk arasında geçen bir konuşmayı kaynakların aktardığı şekliyle İmam Hafız Efendi’den dinleyelim: Bir ikindi namazı sonrasında iskelenin yanında bulunan kahvede oturuyordum. Derken birkaç otomobil geldi ve durdu. En öndekinden Atatürk indi, etraf hemen kalabalıklaştı, ben de kalabalığın arasında yer aldım. Atatürk halkı sükûnete davet ederek konuşmaya başladı:

 — Beykoz imamı burada mı? Gelsin de konuşalım. Ben hemen ileri çıkarak:

 — Buyur Paşam, konuşalım. Atatürk sol avucundaki üzümleri bana göstererek:

 — Hoca, bu helal de bunun suyu niçin haram? Bize söylesene. Bu sual karşısında şaşırdım, bir müddet düşündükten sonra:

 — Paşam karın sana helal de kızın niçin haram? deyince Paşa gülümseyerek:

 — Hoca sen âlimsin; ben softaları arıyorum. Yarın saraya gel de seninle konuşalım.

      Ertesi gün saraya gittim; beni karşısına oturtarak çeşitli ayetler okuttu ve kendisi tefsir etti.[22]

            Atatürk yine bir gezi esnasında Polonezköye uğramış, kendilerini karşılayan düzgün giyimli, kültürlü kişinin imam olduğunu öğrenince çok memnun kalarak imamın evinde misafir olmuş, evin tertip ve düzenini, çocukların temiz ve bakımlı olmasını takdir etmiştir. O zamana kadar böyle tertipli ve düzenli bir köy evine rastlamadığını belirterek, çocukların okutulması için yanında bulunanlara talimat vermiş ve Ankara’daki bir yatılı okula alınmalarını sağlamıştır.[23]

            Atatürk’ün ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi ile de yakın bir dostluk ve samimiyeti vardı. İstanbul hükümetinin tesiri ile Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi tarafından verilen ve Kuvay-ı Milliyecileri hain ilan eden fetvaya karşı, dönemin Ankara Müftüsü Rifat Börekçi ve 155 din adamı karşı fetva ile Milli Mücadeleye en önemli desteği vermiş oldular.[24] Börekçizade Rifat arkadaşları ile maddi anlamda da Atatürk ve ekibine ciddi katkıda bulunmuşlar, bunun karşılığında Atatürk’ün sevgi ve ilgisine mazhar olmuşlardır. Rifat Börekçi Diyanet İşleri Başkanı iken Atatürk her hafta yaverini göndererek hatırını sordurmuş ve kendisine resmi otomobil tahsis ettirmiştir.[25] Rıfat Börekçi hoca kendisini karşılarken ayağa kalkan Atatürk’e “Paşam beni mahcup ediyorsunuz” deyince, Atatürk: “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır” diye cevap vermiştir.[26] Ankara Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanlığını da yürüten Börekçizade Rifat, Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’daki çalışmalarına her türlü maddi-manevi desteği sağlamış, hatta hanımının ve kendisinin cenaze masrafları için ayırdığı para ile Ankara ve ilçelerinden toplanan paraları Atatürk ve arkadaşlarına vermiştir.[27] Milli Mücadele’nin önde gelen isimlerinden biri olan Albay Hüsamettin Ertürk din adamlarının katkısını şu sözlerle dile getirmiştir: “Mütareke yıllarının isimsiz kahramanları içine başı sarıklı din adamlarını, imam ve müezzinleri, kürsü vaizlerini, tekke mensuplarını, medrese hocalarını da dâhil etmek mecburiyetindeyiz. Bunlar dini mefkûreler sevkiyle Milli Mücadelenin muvaffakiyetine can-ı gönülden çalışmışlar, kavlen ve fiilen bu uğurda ellerinden geleni yapmışlardır.”[28]

            Amasya müftüleri Abdurrahman Kamil Efendi ve Hacı Tevfik Efendi de Atatürk’le yakın ilişkileri olan ve ondan sürekli saygı gören insanlardır. Hacı Tevfik Efendi Atatürk’ü Amasya’ya davet etmiş, müdafaa-i hukuk cemiyetinde aktif rol üstlenmiş, topladığı milis kuvvetleri ile eşkıyanın isyanlarını bastırmıştır. Abdurrahman Kamil Efendi de aynı minval üzere hizmete devam etmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın da hazır bulunduğu Amasya Bayezıd Camiinde 13 Haziran 1919 tarihinde verdiği vaazla milli mücadele heyecanını halka aşılamıştır. Atatürk her Amasya’ya gelişinde Hoca Efendiyi ziyaret etmiş, son gelişinde ise trenden iner inmez yine onu sormuş, torunu Nafiz Yetkin’in koluna girerek getirdiği Abdurrahman Kamil Efendi ile Gazi Mustafa Kemal arasında şöyle bir olay geçmiştir.

Atatürk trenin merdiveninden inerken Hoca Efendinin köstekli saatini göstererek;

—Bu nedir? Bu cennetin anahtarı mı yoksa! Ver de cennete girelim…

—Asıl cennetin anahtarı sende Paşam!

—Nasıl bende olur cennetin anahtarı?

—Sen ki cahil millete okuma yazma öğrettin, okumak için kitap getirdin, bundan ala cennet anahtarı olur mu? [29]

            Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi de Atatürk’ün sevdiği ve değer verdiği âlimlerdendir. Sivas Kongresi esnasında büyük hizmetleri olmuştur. Erzurum’dan gelecek misafirleri karşılamak için ev ev, dükkân dükkân dolaşan müftü efendi, arkadaşları ile birlikte Atatürkün kalacağı odayı evlerinden getirdikleri eşyalarla tefriş etmişlerdir. Kadı Hasbi Efendi ve Arap Şeyh diye bilinen Seyyid Abdullah Haşimi de Sivas Kongresi günlerinde müftü Abdurrauf Efendi’nin yanında olmuşlardır.[30]

            Atatürk’ün Trablusgarp savaşından beri tanıdığı Şeyh Senusiyi[31] getirterek Anadolu’nun çeşitli yerlerinde vaaz ve irşad faaliyetinde görevlendirmesi, Sivas’ta İslam Birliği Kongresi yaptırması, Ulu Camide hutbe okutması da üzerinde düşünülmesi gereken bir olaydır.[32] Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı saflarında katılarak Libya ve Cezayirde Fransızlara karşı savaşmış olan Senusiler’in şeyhi olan Libya’lı Ahmed Senusi, Vahideddin tahta çıktığında ona kılıç kuşatması için bir denizaltı ile gizlice İstanbul’a getirilir. Mondros mütarekesinin imzalanması sebebi ile ülkesine dönmeyip Bursa’ya yerleşir. Bu sırada 56. Tümen Kumandanı Bekir Sami Bey vasıtası ile Milli Mücadeleye destek olma arzusunu Mustafa Kemal’e iletir. Bu isteği olumlu bulan Mustafa Kemal, Şeyh Senusi ve arkadaşlarını Ankara’ya davet ederek 25 Kasım 1920 de TBMM de bir konuşma yapmasını temin eder. Sonraki dönemlerde onu “Gezici Vaiz” olarak önce doğu ve güneydoğuda, sonra başka illerde görevlendirir.[33]

             Milli mücadele yıllarında Osmanlı geleneğini sürdüren Atatürk, kanaat önderleriyle iyi ilişkiler kurmuştur. Erzurum kongresinden dönerken Elazığ valisi Galip Bey’in suikast için yüklüce para verdiği Haydar Ağa ve milisleri Kutu Deresi mevkiinde Atatürk ve arkadaşlarının yolunu keserler. Niyetlerinin ne olduğunu soran Atatürk’e Haydar Ağa paraları verir ve desteğini bildirir. Bunun üzerine kendisine Dersim mebusu olarak Ankara’ya gelmesini teklif eden Atatürk’e Haydar Ağa şu cevabı verir: Ben buraları terk edip gelemem ama kardeşim Diyap’ı kabul ederseniz o mebus olsun. Diyap Ağa mebus olur ve Atatürk ona ilgi ve özen gösterir.[34] Hacıbektaş dergâhındaki Çelebi Cemalettin Efendi ile postnişin Niyazi Salih Baba Atatürk ve arkadaşlarına açık destek vermişlerdir.[35]

            Isparta’da Hafız İbrahim Efendi “Demiralay”, Afyonkarahisar’da Hoca İsmail Şükrü Efendi “Çelikalay” isimli milis kuvvetlerinden oluşan birlikleriyle düşmanın durdurulması ve püskürtülmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Demiralay Isparta ve çevresini İtalyanlara karşı korumuş, Çelikalay ise Dumlupınar’da Yunan kuvvetlerini durdurmuştur.[36] Atatürk ulemanın bu katkısını “Hakikati halka izah ettiler… Doğru yolu gösteren vaaz ve nasihatlerden sonra herkes çalışmaya başladı.[37]  diye ifade etmiştir.

           Atatürk İzmir’de Latife Hanım’la evlenirken müftü Rahmetullah Efendi’ye dini nikâh kıydırmış, nikâh şahitliklerini Fevzi Çakmak ile Albay Asım Gündüz yapmışlar, mehir olarak da on dirhem gümüş belirlenmiştir. 20 Ocak 1923 tarihinde Uşşakizade Muammer Bey’in malikânesinde kıyılan nikâhta İzmir Valisi Abdulhalık Bey ile Kazım Karabekir de hazır bulunmuşlardır.[38]      

 

             Sonuç:             

            Cumhuriyetle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması, ilk Türkçe tefsir, meal ve hadis kitaplarının yazdırılması, hutbelerin Türkçe okunması önemli hizmetlerdir ve dinin anlaşılması için atılmış hayati nitelikte adımlardır. O dönemde yazılan ve tercüme ettirilen dini eserler hala ilgililer için temel kaynak olma özelliğini sürdürmektedirler. Dinin doğru ve ana kaynaklarından öğrenilmesinin milletimiz için çok mühim olduğunu bilen Atatürk; bilgili, aydın ve dini doğru anlayıp anlatan bütün din adamlarına yakın ilgi duymuş, onları destekleyerek saygıda kusur etmemiştir. Onun en büyük amacı, dinin her türlü hurafeden ayıklanarak gerçek anlamıyla millet tarafından öğrenilebilmesinin yollarını açmak olmuştur. Bu öğrenimin yerinin okullar olduğunu belirtmiş ve kendisi hayatta iken birinci sınıf hariç ilkokullarda haftada iki saat Kur’an-ı Kerim ve Din Dersi programda yer almıştır. Atatürk, diğer alanlarda olduğu gibi din alanında da uzman din adamları ile bunların yetiştirileceği okulların lüzumuna vurgu yapmıştır. Bu okullarda yetişmiş kişilerin de mihrab ve minberlerden, anlayacakları bir dille ve ruhuna hitap ederek halkı irşad etmesinin önemini dile getirmiştir. Seçkin ulema ise kürsüden cepheye kadar tüm gayretlerini vatanları için sarf etmişlerdir.

             Yazımızı Atatürk’ün ölümünden 15 gün kadar önce bütün Müslümanlara gönderdiği şu mesajla bitirmek yerinde olacaktır: “Bütün Dünyanın Müslümanları Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak insanlar bu şekilde kurtulabilir ve kalkınabilirler.”[39]

 

BİBLİYOGRAFYA:

-AKYOL, Taha, Ama Hangi Atatürk, Doğan Yayınları, İstanbul 2008.

Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Komisyon, Atatürk Arşt.Mrk.Yayınları, Ankara 1999.

-CÜNDİOĞLU, Dücane, “Matbu Türkçe Kur’an Çevirileri ve Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu”, 2.Kur’an Sempozyumu (Tebliğler-Müzakereler), Bilgi Vakfı Yayınları, Ankara 1996.

-DEMİRER, Ercüment, Din, Toplum ve Kemal Atatürk, Kardeş Matbaası, Ankara 1969.

-ECER, A.Vehbi, “Atatürk’ün Din ve İslam Dini Hakkındaki Görüşleri”, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999.

-FIĞLALI, E.Ruhi, Atatürk ve Din, Azerbaycan Kültür Derneği Yay.,Ankara 1988.

-GÜNAYDIN, Necip, “Milli Mücadelede Şeyh Senusi’nin Sivas’taki İttihad-ı İslam Kongresi ve Ulu Camideki Hutbesi”, Tarih ve Düşünce Dergisi, S.45, İstanbul 2005.

-GÜRTAŞ, Ahmet, Atatürk ve Din Eğitimi, DİB Yay.,Ankara 1981.

İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, C.15, İstanbul 1997.

-JACHKE, Gotthard, ”Atatürk’ün İndinde Dinin Önemi”,Çev:Nimet Arsan, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Yay.,Ankara 1999.

-KALELİOĞLU, Oğuz, Atatürk ve Atatürk İlkeleri, DİB Yay.,Ankara 2001.

-KUTAY,Cemal, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, DİB Yay.,Ankara 1973.

Milliyet Gazetesi, 7 Eylül 2006, 19 Kasım 2011 tarihli nüshalar.

-ÖZKÖSE, Kadir, Muhammed Senusi (Hayatı, Eserleri, Hareketi), İnsan Yayınları, İstanbul 2000.

Sahih-i Buhari ve Tecrid-i Sarih Tercümesi, Diyanet Yayınları, Ankara 1988.

-SARIKOYUNCU, Ali, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları, Ankara 2004.

-SARIKOYUNCU, Ali, Milli Mücadele Din Adamları, DİB Yay.,Ankara 2002.

-TETİK, Gaffar, Atatürk ve Din, Diyanet Aylık Dergi Eki, S.94, Ankara 1998.

-YAKIT, İsmail, Atatürk ve Din, SDÜ Yay.,Isparta 1999.

-YAZIR, Hamdi, Kur’an-ı Kerim Meali, Okyanus Yayıncılık, Kayseri 2007.

-YILMAZ, M.Nuri, Konuşmalar-Makaleler, Diyanet Yayınları, Ankara 2000.

 


[1] Gotthard Jaschke, “Atatürk’ün İndinde Dinin Önemi”, Çev: Nimet Arsan, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s.81.

[2] Ethem Ruhi Fığlalı, Atatürk ve Din, Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları, Ankara 1988, s.6.

[3] Bkz: Milliyet Gazetesi, 7 Eylül 2006 tarihli nüsha, s.3.

[4] Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları, Ankara 2004, s.226.

[5] Tibyan Tefsiri : Hıdır b.Abdurrahman el-Ezdi’nin H.773 te yazdığı Et-Tibyan fi Tefsiri-l Kur’an isimli Arapça eserdir. Mevakib : Hüseyin b.Ali el-Kaşifi’nin H.900 de yazdığı El Mevahibu-l Aliyye isimli Farsça eserdir.

[6] Dücane Cündioğlu, “Matbu Türkçe Kur’an Çevirileri ve Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu”, 2.Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı Yayınları, Ankara 1996, s.167,168.

[7] Cündioğlu, a.g.m, s.168.

[8] Cündioğlu, a.g.m, s.186.

[9] TDVİA, C.15, s.153; İsmail Yakıt, Atatürk ve Din, SDÜ Yayınları, Isparta 1999, s.30.

[10] O dönemde Kur’an önce Arapçadan batı dillerine tercüme ediliyor, o tercümelerden de Türkçeye tercüme ediliyordu. Bu durum büyük hatalara sebep oluyordu. Kazımirski’nin Fransızca Kur’an tercümesinden Cemil Said tarafından yapılan Türkçe tercüme bunlardan biridir ve Atatürk tarafından beğenilmemiştir. Bk: Yakıt, a.g.e., s.33; Cündioğlu, a.g.m, s.186,187.

[11] Hamdi Yazır, Kur’an-ı Kerim Meali, Okyanus Yayıncılık, Kayseri 2007, s.7–8.

[12] İsmail Yakıt, a.g.e., s.31.

[13] Kamil Miras, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1988, c.4, s.9.

[14] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1997, s.246–247.

[15] Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları, Ankara 2004, s.98.

[16] A.Vehbi Ecer, “Atatürk’ün Din ve İslam Dini Hakkında Görüşleri”, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s.131.

[17] Yakıt, a.g.e, s.62.

[18] Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları, Ankara 2004, s.148–154.

[19] Ali Sarıkoyuncu, a.g.e., s.160-162.

[20] Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, DİB Yayınları, Ankara 1973, s.383.

[21] İsmail Yakıt, a.g.e.,15,17,20.

[22] İsmail Yakıt, a.g.e. s.51–53; Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, DİB Yayınları, Ankara 1981, s.60–63.

[23] Ahmet Gürtaş, a.g.e., s.61.

[24] Oğuz Kalelioğlu, Atatürk ve Atatürk İlkeleri, DİB Yayınları, Ankara 2001, s.67–68.

[25] Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, DİB Yayınları, Ankara 1973, s.190–194.

[26] Ercüment Demirer, Din Toplum ve Kemal Atatürk, Kardeş Matbaası, Ankara 1969, s.12.

[27] Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları, Ankara 2004, s.172. (Börekçizade Rifat’ın 1200 Tl.lik yardımı ve arkasından 46.500 Tl.lik yardımının T.C.nin ilk hazinesi olarak değerlendirilebileceğini milletvekili oğlu Fuat Börekçi bir röportajında ifade etmiştir.Bkz: Sarıkoyuncu, a.g.e, s.172, 570 no’lu dipnot.Ayrıca Bkz: Bayram Sakallı, Ankara ve Çevresinde Milli Hareketler, Ankara 1998, s.72)

[28] Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, C.1, s.214.

[29] Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, DİB Yayınları, Ankara 2002, C.1, s.177–210.

[30] Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, s.138.

[31] Senusiler hk. ayrıntılı bilgi için bk: Kadir Özköse, Muhammed Senusi, İnsan Yayınları, İstanbul 2000.

[32] Necip Günaydın, “Milli Mücadelede Şeyh Senusi’nin Sivas’taki İttihad-ı İslam Kongresi ve Ulu Camideki Hutbesi”, Tarih ve Düşünce Dergisi, İstanbul 2005, S.45; Taha Akyol, Ama Hangi Atatürk, Doğan Yayınları, İstanbul 2008, s.194–201.

[33] Taha Akyol, a.g.e., s. 191 vd.

[34] Güneri Civaoğlu, “Ata’nın Hayatını Dersimli Kurtardı”, Milliyet Gazetesi, 19 Kasım 2011, s.19.

[35] Sarıkoyuncu, a.g.e., s.140.

[36] Sarıkoyuncu, a.g.e., s.155-158.

[37] Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, C.1, s.11.

[38] Mehmet Nuri Yılmaz, Konuşmalar-Makaleler, DİB Yayınları, Ankara 2000, C.VI, s.996.

[39] Gürtaş, a.g.e., s.71.

YAZ KUR’AN KURSLARINDA PROGRAM, UYGULAMA VE MEKÂN’IN ÖĞRENCİ BAŞARISINA ETKİSİNE DAİR BAZI TESPİT VE TEKLİFLER

 

 

             Yrd. Doç.Dr. Mustafa ÖNDER

 

                                                                                                     AİBÜ Eğt. Fak. Öğr. Üyesi

Giriş:

            Kur’an okuma ve okutma faaliyeti ilk vahyin gelmesiyle birlikte başlamış ve günümüze kadar kesintisiz olarak devam etmiştir. Kur’an’ın bizzat kendisi okunmasını, anlaşılmasını istemiş, bunu yapanları övmüştür.[1] Peygamberimiz de hadislerinde Kur’an okuma ve okutmayı teşvik etmiş, sevabı ile ilgili müjdeler vermiştir.[2] Öte yandan Müslümanların ibadetlerini yaparken ve günlük yaşamlarının birçok bölümünde Kur’an’dan bazı bölümlerin okunması gerekliliği Kur’an öğretimini sürekli canlı tutmuştur. Asr-ı saadetten itibaren evlerde, cami ve mescitlerde başlayan Kur’an öğretimi, daha sonra buraların yeterli olmamaya başlamasıyla küttab, medrese, mektep gibi çeşitli mekânlarda sürdürülmüş,[3] Selçuklular ve Osmanlılar döneminde, Darü-l Kurra, Darü-l Huffaz, İhtisas Medreseleri ve Sıbyan Mekteplerinde devam etmiştir.[4] Cumhuriyetin kurulması ile birlikte bu kurumlar okul olma vasfını kaybederek Kur’an Kursu’ na dönüşmüştür.[5] Tevhid-i Tedrisat kanunu gereği bütün eğitim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığına bağlanması söz konusu olunca, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi, yetişmiş personel ihtiyaçlarını dile getirerek Kur’an Kurslarının uhdelerinde kalmasını istemiş ve neticede bu kurumlar Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak günümüze kadar faaliyetlerini yürütmüştür.[6] Sayıları zaman zaman azalıp çoğalsa da Kur’an Kurslarındaki öğretim, hiç kesintiye uğramadan devam etmiştir.[7]

            Halen ülkemizde yaygın eğitim içerisinde, isteğe bağlı din eğitimi ihtiyacını planlı, programlı olarak karşılamaya çalışan yegâne kurum Kur’an Kurslarıdır.[8] Kur’an Kursları içinde de öğrenci profili ve sayısı, 2005 yılından itibaren uygulanan kur sistemine dayalı, öğrenci merkezli ve çerçeve esnek program uygulamasıyla Yaz Kur’an Kursları son derece önemlidir. Yaz kurslarına 2009 yılında 967.210 erkek, 914.427 kız olmak üzere toplam 1.881.637 öğrenci katılmıştır.[9]  Gönüllülük esasına dayalı ve ilköğretim 5.sınıf ile lise son sınıf arası öğrencilerin devam ettiği bu kurslar; uygulanan programı, örgün eğitimdeki DKAB dersine ve öğrencilerin sosyalleşmesine katkısı, okul-aile-cami etkileşimini sağlaması bakımından üzerinde durulması, alan araştırmaları yapılması gereken kurumlardır. Katılan öğrenci sayısı dikkate alınırsa; ülkemizde yaygın eğitimdeki en büyük organizenin Yaz Kur’an Kursları olduğu ve Diyanet İşleri Başkanlığının bu kurslar vasıtasıyla önemli bir hizmet yürüttüğü görülecektir.

 

           Araştırma Hakkında:

           Çalışmamız 2008 yılında Sivas il merkezinde açılan 25 Yaz Kur’an Kursunda 566 öğrenci üzerinde yapılan anket, ön test ve son test verilerinin SPSS programında değerlendirilmesi ve yorumlanması üzerine bina edilmiştir. Basit tesadüfî örnekleme[10] yöntemiyle seçilen 25 Yaz Kur’an Kursu’nun 16 tanesi camilerde, 9 tanesi müstakil Kur’an Kursu binalarında açılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin 304’ü erkek, 262’si kız’dır. Yaz kursu başlangıcında öğrencilere müfredattaki 5 öğrenme alanı ile ilgili ön test uygulanmış, kurs bitiminde aynı öğrencilere son test uygulanarak kazanımları ölçülmeye çalışılmıştır. Geçerliliği sağlamak amacıyla her iki testte aynı sorulara yer verilmiştir.[11] Kişisel bilgiler için kurs bitiminde öğrencilere bir de anket uygulanmıştır. Kur’an-ı Kerim dersindeki başarıyı ölçmek için gözlem formu kullanılmış ve öğreticilerden destek alınmıştır. Uygulanan testlerdeki sorular öğrenci kitapları ve hedef davranışlar esas alınarak belirlenmiştir. Anket ve testler sonunda elde edilen verilerin analizi SPSS Programı ile yapılmıştır. Bizzat yaptığımız gözlemler, öğreticilerle görüşmeler ve konu ile ilgili bazı çalışmalardaki bilgiler elde ettiğimiz sonuçların yorumlanmasında katkı sağlamıştır. Yaz Kur’an Kurslarında hedeflerin gerçekleşme düzeylerini belirlemek için yaptığımız ve alanında ilk olan bu kapsamlı çalışmadan birçok sonuç elde ettik. Bu sonuçlardan, öğrenci başarısında etkili olan mekân unsuruyla, uygulamadaki bazı problemleri ve çözüm önerilerini ele aldığımız tebliğimizle; başarının arttırılmasına, kurslardaki eğitim öğretim faaliyetlerine, bir geri bildirim olarak program geliştirme çalışmalarına, ilgili kurumlara katkı sağlamayı amaçlıyoruz.

 

 

YAZ KURSLARINDA ÖĞRENCİ BAŞARISINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER  

          Yukarıda araştırmadan elde ettiğimiz sonuçları bir şekil ile göstermeye çalıştık. Buna göre; cinsiyet, ders kitabı, öğretim ortamı, namaz kılma, DKAB dersine ilgi, bir önceki yıl Yaz Kursu’na gelme öğrenci başarısında etkili olmayan unsurlardır. Öğrencinin yaşı, ailesinin aylık geliri, ailenin eğitim durumu, DKAB ders konuları, DKAB ders notları, dini kitap okuma, TV de dini programlar seyretme, öğreticilerin tutumu, diğer derslerdeki başarı, kurs çeşidi ve kursa geliş amacı başarıyı etkileyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz tebliğimizde öğrenci başarısını etkileyen (özellikle Kur’an-ı Kerim dersinde) bir unsur olarak kursun yapıldığı mekân üzerinde duracağız.

 

          Öğrenci Başarısında Etkili Olan Bir Unsur: Kursun Yapıldığı Mekân

          Yaz Kur’an Kursları çok farklı mekânlarda yapılmaktadır. Çoğunluğu camilerde olmak üzere, Kur’an Kursu binaları, köylerde kullanılmayan okul binaları, sivil toplum kuruluşlarına ait bazı mekânlarda yaz kursları düzenlenmektedir. Camilerde ibadet edilen asıl mekânların yanında, müstakil odalarda veya cami müştemilatındaki başka kısımlarda (genelde alt kattaki bölümler)  öğretim yapılmaktadır. Yaz Kurslarının yapıldığı mekânların öğrenci başarısı üzerinde etkili olduğuna dair veriler aşağıdaki tabloda ele alınmaktadır. Derslerdeki başarı oranı kursun yapıldığı mekâna göre farklılık göstermektedir.

 

           Öğrencilerin Kur’an Kursu Türüne Göre Son Test Puanı Ortalamaları

 

  Kurs Türü (Recode)

N

Ortalama

ss

1.Kur Kur’an Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

207

6,9662

1,22428

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

103

7,5049

1,17050

1.Kur İtikat Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

207

7,5990

1,17771

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

103

7,3883

1,23060

1.Kur İbadet Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

207

7,2174

1,34961

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

103

6,8155

1,31915

1.Kur Ahlak Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

207

7,2077

1,36898

   

 

 

 

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

103

6,6990

1,39210

1.Kur Siyer Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

207

7,3478

1,66190

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

103

7,3786

1,52184

2.Kur Kur’an Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

99

6,8889

1,24449

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

58

7,7069

1,52187

2.Kur İtikat Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

99

7,8687

1,41166

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

58

7,6724

1,74102

2.Kur İbadet Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

99

7,8485

1,55422

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

58

7,6034

1,49783

2.Kur Ahlâk Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

99

7,3434

1,55289

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

58

7,2931

1,62231

2.Kur Siyer Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

99

7,2727

1,68316

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

58

7,6379

1,43513

3.Kur Kur’an Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

71

7,3099

1,11601

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

28

7,7857

1,03126

3.Kur İtikat Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

71

8,2676

1,33050

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

28

7,9643

1,66627

3.Kur İbadet Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

71

7,3944

1,45876

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

28

7,5714

1,28894

3.Kur Ahlâk Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

71

6,9718

1,63857

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

28

7,4286

1,50132

3.Kur Siyer Son Test Puanı Cami İçinde Öğretim

71

7,3803

1,37702

  Müstakil kurs Binası veya Cami Bitişiğinde Özel Derslik

28

7,2500

,92796

 

Son test puanlarının öğrencilerin devam ettiği Kur’an kursunun ortamına göre farklılığının istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılan ilişkisiz örneklemler t-testi sonuçlarına ilişkin bulgular yukarıdaki tabloda verilmektedir. İlgili tablo incelendiği zaman birinci kur Kur’an (t: 3,72, Sd: 308; p<0,05), birinci kur İbadet (t: 2,48, Sd: 308; p<0,05), birinci kur Ahlak (t: 3,06, Sd: 308; p<0,05), ikinci kur Kur’an (t: 3,65, Sd: 308; p<0,05) ve üçüncü kur Kur’an (t: 1,95, Sd: 308; p<0,05) derslerinde son test puanlarının kurs ortamına göre istatistiksel açıdan anlamlı bir şekilde farklılaştığını görmekteyiz.

 Kur’an öğretim alanında her üç kurda da müstakil Kur’an Kursu binası veya müstakil bir derslikte öğretim yapan öğrencilerin son test puanları, cami içinde öğretim yapan öğrencilerin ortalamasından daha yüksektir. Bu bulgular bize Kur’an dersi için müstakil sınıf ortamına benzer bir ortamda yapılan öğretimin başarı üzerinde olumlu etkisi olduğunu göstermekte ve Kur’an öğretimi açısından müstakil sınıf ortamının cami ortamına göre daha uygun olduğu sonucuna ulaştırmaktadır. Bu konuda ulaşabildiğimiz başka veri bulunmamaktadır. Benzer araştırmalarla konunun test edilmesinde yarar vardır.

 

 Birinci kur ibadet ve ahlak öğretim alanlarında ise cami içinde öğretim yapan öğrencilerin son test puanları, müstakil dersliklerde öğretim yapan öğrencilere göre daha yüksek değerlerle karşımıza çıkmaktadır. İstatistiksel olarak anlamlı bulunmasa da, yukarıdaki tablo da verilen ortalamalara bakılırsa, Kur’an dışında kalan tüm derslerde benzer bir durum söz konusudur. İtikat, İbadet, Ahlâk ve Siyer gibi dini yaşantıyı örüntülemeyi amaçlayan, dini yaşantıları öğrenmede önceleyen derslerde cami ortamı daha olumlu bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

            Bu bulguları birlikte değerlendirdiğimizde öğretim ortamının Yaz Kur’an Kurslarında başarıyı etkileyen önemli bir faktör olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, öğretim ortamının sabit ortama dayalı olması yerine derslerin ve konuların özelliklerine göre farklı öğretim alanlarının işe koşulduğu modüler bir öğretim ortamının tercih edilmesi öğrenci başarısına daha olumlu katkılar sağlayacaktır. Kur’an-ı Kerim dersinin sınıf ortamında, diğer derslerin ise cami ortamında iyi öğrenilebileceğini bu sonuçlardan anlayabiliriz. Zira Kur’an-ı Kerim dersi sürekli takibi, tekrarı ve uygulamayı gerektirmektedir. Sınıf ortamında öğrencilerin hocalarını ve birbirlerini dinleyerek ders yapmaları olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Diğer derslerde ise daha ziyade anlatım metodu kullanılmakta ve ibadetlerin camide uygulamasını yapmak mümkün olmaktadır. Gözlemlerimiz ve öğretici görüşleri de bu doğrultudadır.

 

            Sonuç ve Teklifler:

           Araştırmamızda ortaya çıkan önemli bir sonuç; Müstakil Kur’an Kurslarında veya sınıf ortamında yapılan Kur’an dersindeki başarının, cami ortamında yapılan Kur’an dersine göre daha yüksek olmasıdır.[12] Kur’an dersi için müstakil sınıf veya Kur’an Kursu, diğer dersler için cami ortamının daha verimli olduğunu söyleyebiliriz. Yaz Kur’an Kurslarında en azından bu uygulama denenmeli ve sonuçları yeniden değerlendirilmelidir.

            Yaz Kur’an Kursları Öğretim Program ile ilgili olarak şunları söyleyebiliriz: Öğrencilerin başarıları bilişsel ağırlıklı ve günlük hayatta görüp uygulama imkânı bulamadıkları konularla soyut ve metafizik konularda daha düşüktür. Program öğrencilerin yeteneklerinden ziyade bilgi seviyelerine göre gruplandırılmasını ön görmektedir. Hâlbuki Kur’an öğretimi ile dini bilgiler öğretimi farklıdır. Bilgi düzeyine göre gruplandırma Kur’an dersi için geçerli olabilir fakat diğer dersler için öğrencinin zekâ ve yeteneği esas alınmalıdır. Çünkü Kur’an dersinde daha ziyade somut öğrenme söz konusudur. Yani öğrenci Kur’an okuyabilmek için mutlaka yazılı metni görmek ve takip etmek durumundadır. Diğer derslerde ise bilişsel, duyuşsal ve psikomotor öğrenme, öğrenilen bazı konuların camide uygulanması, sorulduğunda bilgilerden akılda kalanların söylenmesi söz konusudur.

            Yeni program bir örgün eğitim programı gibi yoğun bir programdır. Üç kur’da 151 konu vardır. Kur’an-ı Kerim dersini hariç tutarsak, 26 ünite ve 114 konu mevcuttur.[13] Kurs süresinin iki ay olduğu ve Kur’an-ı Kerim dışındaki dersler için günde 1 saat (İbadet dersi 2 saat) ayrıldığı düşünülürse, programın yoğunluğu daha net ortaya çıkar. Örgün eğitimde bir öğretim yılında yaklaşık 72 saat DKAB dersinin olduğu düşünülürse, iki aylık sürede 135 saatlik bir kurs hayli yoğun ve yorucu görünmektedir.[14] Programın ve ders kitaplarının dili küçük çocuklar için ağırdır, bunun sadeleştirilmesi gerekmektedir.

           Konuların kur’lara dağılımında da problem vardır. Özellikle Siyer ve Ahlak dersindeki soyut ve metafizik konuların küçük yaştaki çocuklara değil, bilişsel öğrenme düzeyi gelişmiş ve ilköğretimi bitirmiş çocuklara, uygun metotlar kullanılarak anlatılması gerekir. Kurslara devam eden öğrencilerin büyük bölümünün 11-13 yaş grubunda olması[15] ve bu yaşların somut düşünceden soyut düşünceye geçiş, ahlaki düşünce ve vicdan gelişimi dönemine[16] denk gelmesi programdaki soyut konuların kurlara dağılımının yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir.[17] İlköğretim 5. sınıfı bitirmiş olma şartının kalkmasıyla birlikte kurslara yoğun bir katılımın olacağı düşünüldüğünde, konu daha önemli hale gelmektedir. Din eğitiminde anlam ve değerleri çocuklara hazır olarak sunmak ve ezberletmekten ziyade, öğrencinin değerleri anlaması ve kendi değerleri haline getirmesi önemlidir. Diğer bir ifadeyle, din çocuğa “çocuğun dini” olarak sunulmalı; bitmiş, hazır, soyut ve ihata edilemez bir büyüklükte sunulmamalıdır.[18] Eğitimin en kısa zamanda ve en üst düzeyde gerçekleşmesi için bireyin içinde bulunduğu gelişim düzeyinin ve özelliklerinin göz önünde tutulması gerekir.[19] Bu yıl yaş sınırının kalkmasıyla birlikte Yaz Kur’an Kurslarına gelecek küçük çocuklar için gerekli hazırlıklar, program bazında yeni düzenlemeler ve ders materyalleri hazırlama işi şimdiden yapılmalıdır. Yaşanacak yoğunluk içerisinde öğretici ihtiyacı, mekân ihtiyacı ve günde üç saatlik sürenin yeterli olup olmadığı tartışılmalıdır.

          Bizzat yaptığımız denetimlerde, gözlemlerimiz ve öğreticilerle görüşmelerimiz neticesinde uygulama safhasındaki bazı problemler ve çözüm önerilerini sıralayacak olursak:

Yaz Kurslarında her cami görevlisinin öğreticilik yapmasından ziyade; istekli, yetenekli ve formasyonu olan personelin görevlendirilmesi uygun olacaktır. Yapılan araştırmalar öğreticilerin en çok pedagojik formasyon eksikliği hissettiklerini göstermektedir.[20] Çocukların hangi kur’a devam edeceğine sadece cami veya kurs görevlisi karar vermektedir. Bunun için belli ölçütler geliştirilmeli ve çocuğun o anki bilgisinden ziyade yeteneği göz önünde bulundurulmalıdır. Çoklu zekâ teorisinin[21] ve yapılandırmacı eğitim anlayışının[22] gündemde olduğu günümüzde, ‘öğrenciye görelik’ ilkesini programına temel yapan Kur’an Kurslarının bu gelişmelerin dışında kalması düşünülemez.

           Yaz kurslarında Elifba kitabı da hâlâ bir problemdir. Her çocuğun elinde farklı bir Elifba kitabı olması hem öğrencinin, hem öğreticinin işini zorlaştırmaktadır. Standart bir Elifba kitabında karar kılınmalı ve bu Elifba ders kitabının içinde olmalıdır.[23] Kur’an-ı Kerim dersinde sayfa, sure, ayet bulma, indeksi kullanma, sure isimleri ve anlamları gibi hayatın her döneminde lazım olacak teknik bilgiler de verilmelidir. Programda olmasına rağmen[24] daha ziyade Kur’an okumaya ağırlık verildiği ve bu konuların üzerinde durulmadığı gözlemlenmiştir. Kur sisteminde önemli ölçüde başarı sağlanmıştır. Ancak, hâlâ iyi anlaşılamadığı ve uygulamada sıkıntılar yaşandığı yönünde eleştiriler vardır.[25]  Kur sistemi sadece çocukları gruplara ayırmaktan ibaret değildir.[26] 

            En önemli eksiklerden birisi de, dönem ve kurs bitimlerinde muhteva ve programın uygulanmasına dair geri bildirimlerin öğreticilerden alınmamasıdır. Daha ziyade öğrenci sayıları ölçü olmakta, başarı bununla ölçülmektedir.[27] Denetimlerde de aynı durum söz konusu olup, program ve muhtevaya yönelik hususlar hiç gündeme gelmemektedir. Yaz kurslarını denetleyen müftülük personelinin program, kur sistemi ve öğrenciye görelik gibi temel hususlarda bilgi sahibi olması ve öğreticilere bu konularda rehberlik yapması, başarıyı arttıracaktır. Yaz Kursları başlamadan önce yapılan seminerlerde aynı konuların aynı kişilerce işlenmesi ve “Örnek Ders İşlenişleri Görsel Materyal Seti” nin kullanılması öğreticiler tarafından sıkıcı bulunmaktadır.[28] Özellikle eğitim bilimi uzmanlarından ve yeni gelişmeler ışığında hazırlanmış materyallerden faydalanılmalı ve iletişim, çocuk psikolojisi gibi konular seminerde yer almalıdır.[29] Yaz Kur’an Kursu öğreticilerinin, kurslarına devam eden öğrencilerin DKAB dersi öğretmenleri ile koordineli çalışması çok faydalı olacaktır. Zira her iki kurumdaki öğretimin amaçları ile öğrencileri aynıdır. Öğrencilerin son test puanları ile DKAB ders geçme notları arasında anlamlı bir ilişki vardır ve Yaz Kur’an Kurslarındaki öğrenci başarısı DKAB dersi ile doğrudan ilişkilidir.[30]

            Yaz Kursları, ülkemizde başka hiçbir kurum tarafından üstlenilmeyen önemli bir görevi yerine getirmektedir ve hiçbir kurumun alternatifi de değildir. Bu yönü ile Türk Milli Eğitim Sistemi’nin bir parçasıdır.[31] Yeni program, ders kitabı, kur sistemi uygulaması genelde başarılı olmuştur ve beğenilmektedir. Öğreticilerin tecrübesinin artmasının yanında, kur sisteminin yöneticiler, veliler ve öğrenciler tarafından daha iyi anlaşılması, geri bildirimler doğrultusunda programda ve uygulamada bazı düzenlemeler yapılmasıyla Yaz Kur’an Kurslarındaki başarı yükseltilebilir. Bu güzel organizenin her safhasında emeği geçenlere, katılımcılara, müzakerecilere ve dinleyicilere teşekkür ediyor, sempozyumun ilgili kişi ve kurumlara faydalı olmasını diliyorum.

 

 

BİBLİYOGRAFYA:

 

AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2011.

ALTAŞ, Nurullah, Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi Öğretmen El Kitabı, Dem Yayınları, İstanbul 2007.

AYDIN, M.Şevki, “İsteğe Bağlı Din Eğitimi Taleplerini Kur’an Kursu’nun Karşılama Durumu”, Diyanet Aylık Dergi, S.193, s.18,19, Ankara 2007.

AYDIN,  M.Şevki, “Yaz Kur’an Kursunda Kur Sistemi”, Dinimizi Öğreniyoruz Yaz Kur’an Kursları Öğretici Kitabı, TDV Yayınları, s.11-13, Ankara 2007.

AYHAN, Halis, Türkiye’de Din Eğitimi, Dem Yayınları, İstanbul 2007.

BACANLI, Hasan, Eğitim Psikolojisi, Pegem Akademi Yayınları (17.Baskı), Ankara 2011.

BALTACI, Cahit, “Türk Eğitim Sisteminde Kur’an Kurslarının Yeri”, Kur’an Kurslarında Eğitim Öğretim ve Verimlilik, Ensar Yayınları, İstanbul 2000.

BAŞKURT, İrfan, Din Eğitimi Açısından Kur’an Kursları ve Yaz Kur’an Kursları, Dem Yayınları, İstanbul 2007.

BUHARİ, Ebu Abdullah Muhammed b.İsmail, Sahihu-l Buhari, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

Dinimizi Öğreniyoruz (Öğretici Kitabı), TDV Yayınları, Ankara 2009.

Dinimizi Öğreniyoruz (Öğrenci Kitabı), TDV Yayınları, Ankara 2009.

KARASAR, Niyazi, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Sanem Matbaacılık, Ankara 1991.

Kur’an-ı Kerim Meali, Komisyon, TDV Yayınları, Ankara 2008.

KOÇ, Ahmet, “Yaz Kur’an Kursları Üzerine Bir Araştırma”, Diyanet İlmi Dergi, C.47, S.2, Ankara 2011.

Kuruluşundan Günümüze Diyanet İşleri Başkanlığı, DİB Yayınları, Ankara 1999.

ÖNDER, Mustafa, Yaz Kur’an Kurslarında Dini Öğretmek (Sorunlar ve Çözüm Önerileri), Gündüz Eğitim Yayıncılık, Ankara 2009.

ÖNDER, Mustafa, “Yaz Kur’an Kurslarında Hedeflerin Gerçekleşme Düzeyleri”, Yaygın Din Öğretimi Bağlamında Yaz Kur’an Kursları Sempozyumu, (9-12 Temmuz),Basılmamış Tebliğ, Erzurum 2010.

ÖNDER, Mustafa, “Teorik ve Pratik Açıdan Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programına Bir Bakış”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl 13, S.2, s.275-295, Elazığ 2008.

ÖZDEN, Yüksel, Öğrenme ve Öğretme, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2009.

SAYAR, Kemal-DİNÇ, Mehmet, Psikolojiye Giriş, Dem Yayınları, İstanbul 2009.

TİRMİZİ, Ebu İsa Muhammed, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

TOSUN, Cemal, Din Eğitimi Bilimine Giriş, Pegem Yayınları, Ankara 2007.

URAL, Ayhan- KILIÇ, İbrahim, Bilimsel Araştırma Süreci ve SPSS İle Veri Analizi, Detay Yayıncılık, Ankara 2006.

Yaz Kur’an Kursları Öğretici Kılavuzu, DİB Yayınları, Ankara 2006.

Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programları, DİB Yayınları, Ankara 2007.


[1] Bkz. Nisa 4/82; Sad 38/29; Muhammed 47/24, İsra 18/82.

[2] Bkz. Buhari, Fezailü-l Kur’an/21; Tirmizi, Fezailü-l Kur’an/16,18.

[3] Cemal Tosun, Din Eğitimi Bilimine Giriş, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2002, s.1.

[4] Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2011, s.75,88.

[5] Mustafa Önder, Yaz Kur’an Kurslarında Dini Öğretmek (Sorunlar ve Çözüm Önerileri), Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara 2009, s.2; Cahit Baltacı, “Türk Eğitim Sisteminde Kur’an Kurslarının Yeri”, Kur’an Kurslarında Eğitim, Öğretim ve Verimlilik, Ensar Yayınları, İstanbul 2000, s.16.

[6] Önder, a.g.e, s.3; Kuruluşundan Günümüze Diyanet İşleri Başkanlığı, DİB Yayınları, Ankara 1999, s.638.

[7] Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi, Dem Yayınları, İstanbul 2007, s.95.

[8] M.Şevki Aydın, “İsteğe Bağlı Din Eğitimi Taleplerini Kur’an Kursu’nun Karşılama Durumu”, Diyanet Aylık Dergi, Ankara 2007, S.193, s.28,29.

[10] Bkz. Ayhan Ural-İbrahim Kılıç, Bilimsel Araştırma Süreci ve SPSS ile Veri Analizi, Detay Yayınları, Ankara 2006,s.38.

[11] Niyazi Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Sanem Matbaacılık, Ankara 1991, s.105.

[12] Bkz. Önder, a.g.e, s.126, 127.

[13] Yaz Kur’an Kursları Öğretici Kılavuzu, DİB Yayınları, Ankara 2006, s.78-111; Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programları, DİB Yayınları, Ankara 2007.

[14] Koç, “Yaz Kur’an Kursları Üzerine Bir Araştırma”, Diyanet İlmi Dergi, C.47, S.2, Ankara 2011, s.37,41.

[15] Bkz. Önder, a.g.e, s.48; İrfan Başkurt, Din Eğitimi Açısından Kur’an Öğretimi ve Yaz Kur’an Kursları, Dem Yayınları, İstanbul 2007, s.155.

[16] Bkz: Nurullah Altaş, Ortaöğretim DKAB Öğretimi Öğretmen El Kitabı, Dem Yayınları, İstanbul 2007, s.48,49; Kemal Sayar-Mehmet Dinç, Psikolojiye Giriş, Dem Yayınları, İstanbul 2009, s.121.

[17] Önder, a.g.e, s.162.

[18] Tosun, a.g.e, s.124.

[19] Hasan Bacanlı, Eğitim Psikolojisi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2011, s.45.

[20] Koç, a.g.m, s.28.

[21] Howard Gardner’in çoklu zekâ teorisi için Bkz: Hasan Bacanlı, Eğitim Psikolojisi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2011, s.160-166; Yüksel Özden, Öğrenme ve Öğretme, Pegem Akademi Yay., Ankara 2009, s.109 vd.

[22] Altaş, a.g.e, s.61-68; Özden, a.g.e., s.55-73.

[23] Koç, a.g.m, s.44.

[24] Bkz. Yaz Kur’an Kursları Öğretici Kılavuzu, DİB Yayınları, Ankara 2006, s.78.

[25] Koç, a.g.m, s.35.

[26] M.Şevki Aydın, “Yaz Kur’an Kursunda Kur Sistemi”, Dinimizi Öğreniyoruz Öğretici Kitabı, TDV Yayınları, Ankara 2007, s.13.

[27] Koç, a.g.m, s.20,21.

[28] Koç, a.g.m, s.32.

[29] Koç, a.g.m, s.33.

[30] Başkurt, a.g.e, s.224-225; Önder, a.g.e, s.92-94.

[31] Mustafa Önder, “Teorik ve Pratik Açıdan Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programına Bir Bakış”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl 13, S.2, s.288.

OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ AİLE EĞİTİMİ

 

                        Yrd.Doç. Dr. Mustafa ÖNDER

 

                                                                                                       AİBÜ Eğt.Fak.Öğr.Üyesi

Özet: İnsan karakteri büyük ölçüde ilk altı yılda şekillenmektedir. Bu dönem eğitim açısından son derece önemlidir ve bilim adamları tarafından “hayati dönem” olarak nitelendirilmektedir. Bu kritik dönemde çocuğu tanımak, yeteneklerini keşfederek bilinçli yardımda bulunmak yetişkinler ve ebeveynler olarak görevimizdir. Çocuklarımızın iyi insan, iyi vatandaş olabilmeleri için teknolojinin esiri olmadan ama bilim ve teknolojinin imkânlarından da faydalanarak eğitilmelerine katkı sağlayabiliriz. Eğitimin temel taşı ailedir ve sağlıklı bir aile eğitimi olmadan çocuklarımızı iyi yetiştirmek, zararlı etkilerden onları korumak hayli zordur. Birçok çeldiricinin bulunduğu günümüzde duygusal rehberlik yaparak çocuklarımızı yetiştirebiliriz.

Anahtar kelimeler: Çocuk eğitimi, Aile eğitimi, Okul Öncesi Dönem, Medya, Rehberlik.

Abstract: Human charakter is largely shaped by the first six-year period. This period is extremely important in terms of education and scientists side of the “critical period” defined as. Recognize the child at this critical time, exploring the conscious ability to provide assistance as adults and parents duty. Our children a good man, a prisoner of technology in order to become good citizens, but without the contribution of science and tecnology can provide training of taking advantage of opportunities. Education is the cornerstone of a healthy family is family and educate children without education, very difficult to protect them from harmful influences. A lot of the trap today doing the emotionel guidance our children grow.

Key words: Child education, Family education, Pre-school Period, Media, Guidance.

Family Education Pre-school Children.

Giriş: Çocuk eğitimi bütün toplumları meşgul etmiştir. Geleceğin inşası ve milletlerin devamı büyük ölçüde iyi yetişmiş nesillerle mümkündür. Türk toplumu bu yüzden çocuğu “hayatın tadı”, “huzur kaynağı” olarak görmüştür.[1] Bireyin gelişiminde iki temel faktör önemli derecede rol oynar. Bunlardan birisi kalıtım diğeri ise çevredir. Bireyin genler yoluyla anne ve babasından getirdiği özellikler şeklinde açıklayabileceğimiz kalıtım; daha ziyade biyolojik ve fizyolojik özellikleri içerir ve gelişimin kapasitesi ile sınırlarını belirler. Çevre ise kişinin kalıtımla getirdiği bu özelliklerin gelişimine etki eden dış faktörlerdir.[2]  Bu dış faktörlerin en başında aile gelmektedir. Aile toplumun en küçük ve en önemli birimidir. Sağlam aile yapısı toplumun da sağlıklı ve sağlam olması neticesini doğurur. Çünkü aile çocuklara bilginin, örf, adet, sevgi ve inancın örnek olma şeklinde öğretildiği önemli bir okuldur. Bu gerçeği bilen bütün milletler ve inanç sistemleri aile yapısının korunmasına dikkat etmişlerdir. Yapılan araştırmalar sağlam bir aile terbiyesi alan çocukların hem kendileri ile hem de toplumla barışık olduklarını, yaptıkları işlerde de başarılı olduklarını göstermiştir. Günümüzde ailelerin çocuklar üzerindeki kontrol ve etkisi iletişim imkânlarının artması, ailedeki sınırların ortadan kalkması ve medyanın da katkısı ile iyice zayıflamış durumdadır. Gitgide küçülen ve mekanikleşen aile yapısındaki değişimi de göz önüne aldığımızda kaygılarımız iyice artmaktadır. Eskiden iyi aile, çocuğunu iyi büyüten aile olarak algılanırken, şimdilerde iyi aile buna ilave olarak iyi yetiştiren ve iyi denetleyen aile olmak durumundadır. Aile ve çocuk eğitimi ile ilgili bilgi karmaşası ve seli ailelerin zihnini daha da bulandırmaktadır.[3] Okul öncesi dönem çocuklarının din eğitimini, kapsamlı ve müstakil çalışmalar gerektirdiğinden makalemizin dışında tuttuğumuzu hatırlatmalıyız.

       Aile Eğitiminde Karşılaşılan Temel Sorunlar

       Çocuk eğitiminde belki de en büyük ihmalimiz ilk yılların önemsiz kabul edilmesidir. Bu yıllarda çocuk, sadece sevilecek, beslenilip, büyütülecek bir varlık olarak algılanmaktadır. Hâlbuki bilimsel araştırmalar ilk altı yıllık dönemi “hayati dönem” olarak kabul etmektedir. Bu dönemde çocuklar sadece biyolojik olarak değil, ruhi olarak ta çok hızlı gelişmektedirler.  Çocuğun bu dönemde en temel özellikleri ve yetenekleri şekillenmektedir. Zekâsı, algılaması, kişiliği, sosyal davranışları gelişiyor, ileriki yıllarda karakterini oluşturacak derecede etkili oluyor.[4] Yürümeyi, ağlamayı, gülmeyi, konuşmayı, korkmayı, üzülmeyi, sevinmeyi bu dönemde öğreniyor ve beyin gelişiminin büyük bölümünü yedi yaşından önce tamamlamış oluyor. Bu nedenle erken yaşlardaki eğitim, deneyimler ve uyarıcılar beyin gelişimini etkiliyor. Çocuğun fiziksel, sosyal ve zihinsel talepleri ne kadar doğru ve kaliteli karşılanırsa gelişimi de o kadar sağlıklı olabilmektedir.

        Aslında bütün çocuklar bazı potansiyellere sahip olarak doğmaktadırlar. Bu potansiyeli öncelikle keşfetmek, yönlendirmek ve geliştirmek aileye düşen en önemli görevlerden biridir. Okula başlayıncaya kadar geçen süre zarfında sağlıklı bir etkileşimin çocuğun davranışlarında belirleyici olduğunu ve bunun etkilerinin bütün yaşam boyunca görülebileceğini gelişim psikolojisi ortaya koymuştur.[5] Bu temeli doğru atabilirsek okul üzerine bir şeyler bina edebilir ve çocuğun sağlıklı gelişimine katkı yapabilir.[6]  Arkadaşları ile birlikte olmasını sağlamak, kendini ifade edebileceği ortamları aile içinde oluşturmak, ona değer verip dinlemek, dengeli beslenmesine ve sağlığına dikkat etmek, duygularına cevap vererek dikkate almak, sıcak ve yakın ilgi göstermek bu davranışlardan sadece birkaçıdır. Çocuğun ayrı bir birey ve kişilik olduğu asla unutulmamalıdır. Fiziki ihtiyaçlarının yanında sosyal ve duygusal ihtiyaçları da dikkate alınmalı, ikisinin birbirini etkileyeceği unutulmamalıdır.[7]         

          Çocuklarımız için yararı kadar zararı da olabilen internetin beyni fazla çalıştırdığı veya bazı yetenekleri körelttiği iddiaları hala tartışılmaktadır. Ancak internette maruz kalınan bilgi bombardımanı yararlı olanı seçmeyi hayli zorlaştırmaktadır. Anlayarak okumanın yerini hızlıca göz atma almakta bu da dikkat eksikliğinden tutunda başka birçok probleme neden olmaktadır. İnternetin eğitimdeki artan etkisi ile artık neyi ne kadar bildiğimizden ziyade, bilgiye en hızlı nasıl ulaşırız anlayışı ağırlık kazanıyor. Şimdiden Güney Kore gibi bazı ülkeler, çocukları internetin menfi etkilerinden korumak için çaba harcıyor ve “İnternet Kurtarma Kampları” düzenliyor. İnternet teknolojisinden önce ahlakının öğretilmesi gerekir diyen uzmanlar haklı olmalılar.[8] Mart 2009 da Almanya’da eski okulunu basarak 16 kişiyi öldüren 17 yaşındaki Tim Kretschmer, aslında sanal oyunların kurbanı oldu. Katliamdan bir gece önce sabaha kadar Counter Strike ve Cry Far 2 oyununu oynamıştı. Uzmanlar “Herkesi öldür ve geri dön” şeklinde lanse edilen bu tür oyunların çocukları adeta bir şiddet ve ölüm makinesi haline getirdiğini belirtiyorlar. Aileler genellikle kendi çocuklarının asla bu dereceye ulaşmayacaklarını, onların uslu, çalışkan olduğunu düşünerek uyarıları üzerine almazlar. Ancak, yukarıda bahsi geçen Tim Kretschmer’in ailesi de çocukları için aynı şeyi düşünüyorlardı.

         Bu tür sanal oyunlar ciddi bir psikolojik alt yapı ile hazırlanıyor. Çocuk olsun, yetişkin olsun böyle bir oyunu oynamaya başlayan birisi kısa sürede bağımlı hale geliyor. Oyunun bağımlısı olan kişi eline silah alıp katliam yapmıyorsa da, böyle bir potansiyele sahip oluyor, anne-babaya isyan, arkadaşları tehdit ve kavga başlıyor. Şiddet içeren film, oyun ve dizilerin seyredilmesi, gözlemsel öğrenme, kontrolün kaybolması ve duyarsızlaşma gibi davranış ve özelliklerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Kendilerine saldırgan davranışlar içeren hırsız-polis filmi ile aynı süreli spor filmi seyrettirilen iki çocuk grubu daha sonra aynı odada serbest bırakılmışlardır. Oyun esnasında gözlenen çocuklardan hırsız-polis filmini seyredenlerin diğer gruba göre daha saldırgan oldukları belirlenmiştir.[9] Belki yasaklara ve aile içi çatışmaya gerek kalmadan bilinçli olmak ve gerekli tedbirleri almak daha akıllıca bir davranış olacaktır. Sürekli bilgisayar oyunu oynama ve televizyon seyretmenin çocukları obez yaptığı, düzenli yemekten ziyade atıştırma tarzı beslenmeye yol açarak sindirim sistemi rahatsızlıklarına, tüketici olmaya ve cinsel problemlere yol açtığı da belirlenmiştir.[10]   İnternet üzerinden oynanan ve piyasada satılan bu tür oyunlar, ilgili kurum ve ailelerce denetlenmeli, gerekli uyarılar yapılmalıdır.

         Çocuklar üzerinde etkili araçlardan biri de televizyondur. Özellikle pembe dizilerin çocuklarla birlikte seyredilmesi, dini içerikli dizilerin hiçbir tedbir alınmadan izlenmesi zararlı olabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre halkımızın büyük çoğunluğu günde iki saatten fazla vaktini televizyon karşısında geçirmekte, bu süre altı saate kadar çıkabilmektedir.[11]  Günde üç saat televizyon seyreden bir kişi yıllık 45 gününü, 75 yıllık ömründe ise 9 yılını televizyon karşısında geçirmiş olmaktadır.[12]  Gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen televizyon, faydalarının yanında olumsuzluklara da yol açabilmektedir. Yaşanan aile huzursuzluklarının sebeplerinden biri olarak televizyondaki dizi ve filmler gösterilmektedir.[13] Küçük çocuklarla birlikte bu dizilerin ve filmlerin seyredilmesi onların zihninde bu programlarda sergilenen her davranışı meşrulaştırmaktadır.

          Bu günlerde çok izlenen bir dizinin başrol oyuncusu Sakarya Üniversitesi öğrencilerine yönelik yaptığı bir programda:  “Ben bile oynadığım karaktere lanet ediyorum ve kesinlikle çocuklarıma bu diziyi izlettirmiyorum, siz de izlettirmeyin. Onların izleyebileceği daha önemli şeyler var onları izlesinler” [14] sözleriyle böyle yapımların çocuklar için ne kadar zararlı olabileceğini ifade etmektedir.

          Son dönemlerde muhatap kitlenin özellikleri ve hassasiyeti dikkate alınmadan yayınlanan ve daha çok ahiret, ölüm, yeniden dirilme, yapılan hataların cezasının daha bu dünyada iken çekilmesi gibi temaları işleyen dizilerin, çocuğun manevi dünyasında telafisi mümkün olmayan zedelenmelere yol açtığını, okumayı ve düşünmeyi engellediğini, kültürel yabancılaşmaya, dilin yozlaşmasına, kimliğin yitirilmesine, çocukluğun ve masumiyetin yok oluşuna neden olduğunu unutmamalıyız.[15]  İngiltere’de yapılan bir araştırma, internet ve televizyon başında vakit geçirerek sokağa çıkıp arkadaşları ile oyunlar oynamayan çocukların fiziken daha zayıf ve dayanıksız olduklarını ortaya koymuştur. Dr.Sandercock ve ekibi tarafından yapılan ve Acta Paediatrica dergisinde yayınlanan araştırmada; zamanının büyük bölümünü internet ve televizyon başında geçiren çocukların, arkadaşları ile dışarıda oyun oynayan yaşıtlarına göre önemli ölçüde güç kaybına uğradıkları, çok basit fiziksel aktivitelerde dahi (şınav, mekik, tutuş gücü, barfiks vb.) başarısız oldukları görülmüştür.[16] Belki çocuklar için hazırlanan ya da onların çok seyrettiği film, çizgi film, dizi ve oyunların içinde gerekli mesajlar verilebilir. Bunun için uzmanların çalışması, kurumların işbirliği yapması gerekiyor.

         Üzerinde durulması gereken ama genellikle üstünü örterek çözdüğümüzü zannettiğimiz diğer bir konu da çocukların cinsel eğitimidir. Cinselliği geçiştirerek, farklı isimler vererek ya da hayali bilgilerle açıklamak suretiyle öğretmeye çalışmamız çocuğumuza zararlı olabilir. Cinsel konuları onlarla açıkça, doğru kavramlarla ve ciddi olarak konuşmalıyız. Çünkü bu konularda çocuklarımızın tek bilgi kaynağı biz değiliz. Onlar her gün cinsel içerikli dizileri, filmleri, reklâm ve klipleri zaten izliyorlar. Başka kaynaklardan yanlış öğreneceklerine ebeveynlerden doğrusunu ve sağlıklı olanını öğrenmeleri daha mantıklıdır. Bu konuların özel olduğunu ve çok sık gündeme gelmemesi gerektiğini de çocuğumuza hatırlatabiliriz. Onun cinsellikle ilgili sorularını sabırla dinlemeli ve açık, kısa cevaplar vermeliyiz. Ayıp, yasak, günah şeklinde vereceğimiz cevaplar konuyu çocuklar için daha çekici hatta tabu haline getirebilir.

         Mahremiyeti, başkalarının mekânlarına izinle girilmesi gerektiğini, tuvalet kültürünü yerinde ve zamanında öğretmeliyiz. Nerede ve nasıl giyinilmesi gerektiğini, ergenlik dönemini ve bu dönemdeki fiziksel değişiklikleri, bedeninin sadece kendine ait olduğunu ve yabancının dokunmaması gerektiğini anlatmalıyız. Onlara, herhangi bir problemle karşılaştıklarında bize rahatlıkla bunu söyleyebileceklerine dair güven vermeliyiz. Bütün bunlar elbette sadece sözle başarılamaz. Ebeveynlerin davranışları çok önem arz etmektedir. Üç yaşından sonra çocukları ayrı banyo yaptırmak, onları yıkarken giyinik olmak bunlardan sadece bazılarıdır.[17]

        Çocuklarımızla paylaşmamız gereken konulardan birisi de ölüm olayıdır. Onlar günlük hayatlarında ölüm olayına şu veya bu şekilde şahit olmaktadırlar. Civcivlerin, evde beslediğimiz kuş, kedi, köpeklerin ölümünü; iki yaşından itibaren yakınlarından veya komşularından birinin ölümünü gözlemlemekte ve kendilerine göre anlamlandırmaktadırlar. Çok iyi gözlemci olan çocukların öncelikle ölümü nasıl anlayıp, değerlendirdiklerini tespitle işe başlanmalı ve açık, sade, basit bir dil ile konu anlatılmalıdır. Merak ettikleri ve sordukları sorular sabırla dinlenmeli, anladıklarından emin olmadan konu kapatılmamalıdır. Çocuklarla ölüm hakkında konuşan yetişkinin öncelikle kendisinin bu konudaki görüşleri net, iç dünyası aydınlık olmalıdır. Kafasında ölüm konusunda şüpheleri olan, ölümden korkan kişilerin bu konuda çocuklara telkinde bulunmaları yarar yerine zarar getirecektir.

         Çocuklarla ölüm konusundaki iletişimimizin rahat, kesin, basit, savunucu olmayan, şaşkınlık içermeyen açıklamalara dayanması gerekmektedir.[18] Rastgele ve uygunsuz zamanlarda değil, çocuğun bu konuda hazır ve duyarlı olduğu vakitler gözetilmeli, açıklamalarımız dürüstçe olmalı, geçiştirme, aslı olmayan bilgilere sığınma gibi yöntemlere başvurulmamalıdır. Ölümü açıklarken uykunun örnek verilmesi de sakıncalıdır. Bu durumda çocuk uyku problemi yaşayabilecektir. İnanç ve kültürümüzdeki, ölümün bir yok oluş, bir son olmadığı, iyi insanların cennetle mükâfatlandırılacakları ve orada mutlu olacakları şeklindeki bakış açısının samimi biçimde çocuklara aktarılmasının çocuklardaki ölüm endişesini ve korkusunu yenmede etkili olduğu belirlenmiştir.[19]              

       Sonuç ve Öneriler

       Eğer çocuğumuz bu tür problemler yaşıyorsa ve bunları biz çözemiyorsak mutlaka uzman desteği alınmalıdır ve bu durum asla bir gurur meselesi yapılmamalıdır. Çocuklar, zararlı alışkanlıklarından kurtulmaları için en önemli alternatif olabilecek spor’a yönlendirilmelidir. Son zamanlarda spora yönelen çocukların nasıl kazanıldığını, kötü alışkanlıkları bıraktıklarını ve teröre bulaşmadıklarını basından öğreniyoruz.[20] Ebeveynler öncelikle çocukların yaşama hangi bakış açısıyla baktıklarını, dünyayı nasıl anlamlandırdıklarını anlamaya çalışmalıdırlar. Bilim adamlarının “duygusal rehberlik”[21] diye tanımladıkları sevgi, empati ve dinlemenin yanında; problem çözme becerisini de kazandırabileceğimiz bir iletişimi çocuklarımızla kurmamız gerekmektedir. Empatinin olabilmesi içinde fiziksel yakınlık ve iyi bir diyalog şarttır. Çocuğu kucağa almak, elinden tutmak, başını okşamak, konuşurken diz çökerek onun boyu hizasına inmek gibi davranışları bu neviden yakınlıklar olarak sayabiliriz.

        Çocukla kurulacak sağlıklı bir ilişki için onun gelişim evrelerinin özelliklerini de iyi bilmek gerekir. Yetişkinler için anormal sayılabilecek bir davranışın çocuklar için normal, hatta onların gelişim dönemi özelliğinin bir sonucu olduğunu unutmamalıyız. Kuracağımız iletişimde “sen” mesajı yerine “ben” mesajının daha etkili olduğunu bilmeliyiz.[22] Sağlıklı bir iletişimi engelleyen emir verme, otoriter tavırlar, yönlendirme, öğüt verme, ahlak dersi verme, nutuk çekme, yargılama, suçlama, alay etme, sorgulama, avutma gibi davranışlardan kaçınmalıyız. Aksi halde çocuklarımız kendilerini değersiz hissedebilir, savunmaya yönelebilirler.[23]  Başkaları ile kıyaslamadan, özgürlük tanıyarak, yaşına uygun sorumluluk ve fırsatlar tanımalıyız. Sevgi ile eleştirmeden, yüreklendirerek, överek ve sabırla hareket etmeliyiz. Sorularına açık ve seviyesine uygun cevaplar vermeliyiz. Okulda başarılı olabilmesi ve bilginin içselleşmesi için düşünme, okuma ve kendi kendine iş yapabilme yeteneklerinin geliştirilmesi gerekiyor. Düşünme kendine güveni, okuma doğru düşünmeyi, kendi kendine iş yapabilme ise çocuğun kendi yeteneklerini keşfedip, geliştirmesine imkân tanıyor.[24] Ayrıca ailelerin çocuklarla birlikte yemek yemeleri, bayram kutlamaları, birlikte oyun oynamaları, hikâye anlatmaları, tüketimde kanaatkâr davranmaları, inanca yönlendirmeleri de çok etkili ve önemlidir.[25]

         Ataerkil ya da büyük ailede çocukların daha iyi eğitildiğini söylemek mümkündür. Özellikle karşılıklı sevgi ve saygının uygulanarak yaşatılması, büyüklerin çocuklara olan şefkatli, nasihatli davranışları, hayat tecrübesinin aktarılması çocuklar için önem arz etmektedir. Yaşlıların karşılaştıkları zorlukları gören çocukların daha merhametli, olgun, sosyal ve başarılı, torunları ile büyüyen yaşlıların da mutlu oldukları belirlenmiştir.[26] ABD de ve batıda çocukların beklenen eğitimi alamamaları ve istendik davranışları sergileyememeleri nedeniyle binlerce ailenin çocuklarını aile ortamında yetiştirmek için çözüm aradıkları bilinmektedir.[27]

          Çocuklarımızla ilgili olumsuz olaylarla karşılaşabilmemiz her zaman mümkündür. Ama bunları en az zararla atlatabileceğimiz imkânlarımız da mevcuttur.[28] Çocuklarımızın dokunulma, güven, düzen, sosyalleşme, uyarılma ve kendini değerli görme gibi temel gereksinmelerini dikkate alarak başarabileceğimiz çok şey vardır.[29] Çocuklarla ilgili bütün olaylara tıbbi ya da psikolojik vaka olarak bakmak doğru değildir. Aşırı özgürlük anlayışı ile onları yalnızlığa itmek ve asosyal hale getirmekte doğru değildir. Doğulu bir kültür ve gelenek içinde batılı gençler yetiştirme saplantısı çocuklarımızı çok erken büyütecek onları ticari çıkar objesi haline getirebilecektir. Kültürel mirasımızı göz ardı etmeden, sevgiyi ön plana çıkaran, hoşgörülü, destekleyici ve sınırları belli bir yaklaşımla çocuklarla daha sağlıklı bir iletişim kurmak, vermek istediğimiz bilgileri kalıcı hale getirmek ve davranışa dönüştürmek mümkün olabilmektedir. Genellikle somut düşünen çocuklar için, yetişkinler olarak somut iyi örnekler ortaya koymak önemlidir. Aile içi problemler ve bunların çocukların yanında çözülmeye çalışılması, eşler arasında çocuklarla ilgili görüş birliği olmaması, karşılıklı suçlamalar, çocukların yanında tartışmak, dedikodu yapmak çocuklar üzerinde çok olumsuz etkiler yapabilir. Her sözümüzün ve davranışımızın çocuklar tarafından örnek alındığını unutmamalıyız. Hiç ummadığımız ve önemsemediğimiz bir sözümüz, davranışımız bir çocuğu olumlu ya da olumsuz etkileyebilir, o çocuk arkadaşlarını ve kardeşlerini, onlar kendi arkadaşlarını, ailelerini, mahalleyi, köyü, şehri, hatta ülkeyi etkileyebilirler. Bütün mesele çocuklarımız için sorumluluk alabilmek ve elimizi taşın altına koyabilmektir. Suçlu aramak ve her şeyi okuldan, çevreden beklemek kolaycılık ve fazla iyimserlik olacağı gibi bizleri sorumluluktan da kurtarmayacaktır.

Bu makale,

(Cumhuriyet Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XV, Sayı: 1, s.377-386, Sivas 2011 ) de yayınlandı.

 

BİBLİYOĞRAFYA:

-AĞCA, Hüseyin, Ailede Eğitim, TDV Yayınları, Ankara 1993.

-AKYOL, A.Köksal, “Anne-Baba-Çocuk İlişkisi”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Ankara – Şubat 2003.

-ARSLAN, Elif, Şiddet ve Çocuklarımız, DİB Yayınları, Ankara 2008.

-BİLGİN, Beyza, İslam’da Çocuk, DİB Yayınları, Ankara 1987.

-CÜCELOĞLU, Doğan, İçimizdeki Çocuk, Remzi Kitabevi (41.Baskı), İstanbul 2010.

-ÇAKMAKÇI, Nuran, “Kalıcı Öğrenme Okul Öncesi”, Hürriyet Gazetesi, 26-27 Nisan 2010.

-GORDON, Thomas, Etkili Anne-Baba Eğitimi, Çev: Dilek Tekin-Nazlı Özkan, Profil Yayıncılık (2.Baskı), İstanbul 2009.

-GÖKA, Erol, “Çocuklara Ölüm Nasıl Anlatılır?” , Diyanet Aylık Dergi, S.235-Temmuz 2010, s.40-44, Ankara 2010.

-Hürriyet Gazetesi, 23 Mayıs 2011 tarihli nüsha.

-Milliyet Gazetesi, 5 Mayıs 2011 tarihli nüsha.

-ÖNDER, Mustafa, Yaz Kur’an Kurslarında Dini Öğretmek (Sorunlar ve Çözüm Önerileri), Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara 2009.

-ÖNDER, Mustafa, “Medya Kıskacındaki Çocuklar”, Din Bilimleri Dergisi, 8/4, Samsun 2009.

-ÖZKAYA, Cevat- VATANDAŞ, Celalettin- AYDIN, Mustafa- TEKİN, Mustafa- CAN, Burhanettin- ARABACI, Caner- ÇITLAK, Osman, Türkiye’de Aile (Ailenin Yapısal Özellikleri, İşlevleri ve Değişimi), Sekam Yayınları, İstanbul 2010.

-SAUER, Joseph, Okulöncesi Çağdaki Çocukların Din Eğitimi, Ter: Mustafa ÖNDER, Arı Ofset Matbaası, Tokat 2009.

-SAYAR, Kemal – BAĞLAN, Feyza, Koruyucu Psikoloji, Timaş Yayınları, İstanbul 2010.

-SEMERCİ, Bengi, Çocuklarımızla Cinsellik Hakkında Nasıl Konuşmalı (Bebeklikten Gençliğe Cinsellik), Alfa Basın Yayım Dağıtım, İstanbul 2008.

-TOSUN, Cemal, Din Eğitimi Bilimine Giriş, Pegema Yayıncılık, Ankara 2002.

-ÜNALAN, Zeynep, “İnternet Kıskacındaki Beyin” , Bilim ve Teknik Dergisi, S.511, Haziran 2010.

-YÖRÜKOĞLU, Atalay, Çocuk Ruh Sağlığı, Özgür Yayınları (29.Baskı), İstanbul 2008.


[1] Cevat Özkaya ve Arkadaşları, Türkiye’de Aile, Sekam Yayınları, İstanbul 2010, s.172 vd.

[2] Cemal Tosun, Din Eğitimi Bilimine Giriş, Pegema Yayıncılık, Ankara 2002, s.143.

[3] Kemal Sayar-Feyza Bağlan, Koruyucu Psikoloji, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s.15.

[4] Beyza Bilgin, İslam’da Çocuk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1987, s.11.

[5] Gottfried Heinelt, “Okulöncesi Dönemde Çocuğun Gelişiminin Psikolojik Temeli” , Joseph Sauer, Okul Öncesi Çağdaki Çocukların Din Eğitimi, Ter: Mustafa Önder, Arı Ofset Basımevi, Tokat 2009, s.50.

[6] Nuran Çakmakçı, “Kalıcı Öğrenme Okul Öncesi–1 ”, Hürriyet Gazetesi, 26 Nisan 2010, s.23.

[7] Tosun, a.g.e, s.144.

[8] Zeynep Ünalan, “İnternet Kıskacındaki Beyin” , Bilim ve Teknik Dergisi, Haziran 2010, S.511.

[9] Cevat Özkaya ve Arkadaşları, Türkiye’de Aile, Sekam Yayınları, İstanbul 2010, s.221–222.

[10] Mustafa Önder, “Medya Kıskacındaki Çocuklar”, Dinbilimleri Dergisi, 8.Cilt, 4.Sayı, Şubat 2009, Samsun, s.183-190.

[11] Cevat Özkaya ve Arkadaşları, Türkiye’de Aile, Sekam Yayınları, İstanbul 2010, s.220 vd.

[12] Önder, a.g.m, s.183.

[13] Özkaya, a.g.e.,s.145 vd.

[14] Milliyet Gazetesi, “Ali Kaptan’a ben bile küfrediyorum” başlıklı haber, 5 Mayıs 2011, s.2.

[15] Mustafa Önder, Yaz Kur’an Kurslarında Dini Öğretmek (Sorunlar ve Çözüm Önerileri), Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara 2009, s.106.

[16] Hürriyet Gazetesi, “Modern Hayat Onları Kötü Vurdu” başlıklı haber, 23 Mayıs 2011.

[17] Bkz: Bengi Semerci, Çocuklarımızla Cinsellik Hakkında Nasıl Konuşalım ( Bebeklikten Gençliğe Cinsellik), Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 2008, s.46-53; Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, Özgür Yayınları, İstanbul 2008, s. 231-244.

[18] Erol Göka, “Çocuklara Ölüm Nasıl Anlatılır?” , Diyanet Aylık Dergi, S.235, Temmuz 2010, s.41,42.

[19] Göka, a.g.m, s.42,43; Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, Özgür Yayınları, İstanbul 2008, s.256-264.

[20] Diyarbakırda Milli Güreşçi Abdurrahman Bıçak’ın güreş sporu yaptırdığı yüzlerce çocuğun sokaktan kurtarılması iyi bir örnektir. Haber Türk TV,  22.02.2010, Sabah Haberleri.

[21] Sayar-Bağlan, a.g.e, s.303-326.

[22] Elif Arslan, Şiddet ve Çocuklarımız, DİB Yayınları, Ankara 2008, s.30.

[23] Thomas Gordon, Etkili Anne-Baba Eğitimi, Çev: Dilek Tekin-Nazlı Özkan, Profil Yayıncılık, 2009 İstanbul, s.157-168; Aysel Köksal Akyol, “Anne-Baba-Çocuk İlişkisi”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Şubat–2003, S.36, s.23.

[24] Nuran Çakmakçı, “Kalıcı Öğrenme Okul Öncesi–2 ”, Hürriyet Gazetesi, 27 Nisan 2010, s.26.

[25] Günter Stachel, “Günümüz Ailesinde Din Eğitimi”,  Sauer, a.g.e, s.38–46.

[26] Farika Teymur Artır,  “İyi Bir Karakter Eğitimi İçin Gençler Hayatı Yaşlılarla da Paylaşmalı”, Zaman Gazetesi, 10 Ocak 2009, s.22; Sayar-Bağlan, a.g.e, s.29.

[27] Hüseyin Ağca, Ailede Eğitim, TDV Yayınları, Ankara 1993, s.14.

[28] Bkz: Gordon, a.g.e.

[29] Doğan Cüceloğlu, İçimizdeki Çocuk, (41.Baskı) Remzi Kitabevi, 2010 İstanbul, s.116.