“BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE” KİTABINA FİNLANDİYA-TÜRKİYE ÖRNEKLEMİNDE EĞİTİM TEMELLİ BİR BAKIŞ “IN THE LAND OF WHITE LILIES” OF BOOKS EDUCATION AT A GLANCE

Özet Anahtar Kelimeler
Bugün dünyanın çeşitli bölgelerindeki demokratik düzene ve ekonomik gelişmişliğe sahip birçok
ülke mevcut konumlarına büyük mücadeleler vererek gelmişlerdir. Bu durumun en önemli örneği
Finlandiya’dır. İsveç’in ve Rusya’nın yönetimi altında uzun yıllarını cehalet, sefalet, yokluk,
hastalıklarla boğuşarak geçiren Finlandiya, çözümü her zaman olduğu gibi eğitimde bulmuş;
toplumun her kesiminden sayıları az da olsa aydınların yaktıkları ışıkla bir uyanış başlamış ve bu
günlere gelmiştir. Bu gün özellikle eğitim, demokrasi ve toplumsal refah konusunda dünyanın
örnek ülkelerinden biri haline gelen Finlandiya, çok verimli toprakları, zengin yeraltı kaynakları
ve sanayisi olmadan bu başarıya imza atmıştır.
Aslında Finlandiya’nın bağımsızlığını kazandığı yıllardaki durumu ile Türkiye’nin durumu
benzerlik göstermektedir. Kurtuluş savaşı yılları ve sonrasında Anadolu’da yokluk, sefalet,
cehalet ve hastalıklarla mücadele ediliyordu. Bizim ülkemizde de etrafını uyandıracak,
aydınlatacak, cehaletin, yokluğun, hastalığın üstesinden nasıl gelineceğini gösterecek tıpkı
Finlandiya’da olduğu gibi rol model kişilere ihtiyaç vardı. Başta eğitimciler olmak üzere,
akademisyenler, din adamları ve üreticilerin içinden çıkan “yaşam mimarı” olarak
nitelendirebileceğimiz bazı kişiler modern Finlandiya’nın kuruluşunun en önemli unsurları
olmuşlardır.
İki ülke arasındaki bu benzerliği ve Finlandiya’nın problemlerini nasıl çözdüğünü anlatan
Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını ayrıntıları ile bilen Mustafa Kemal
Atatürk, söz konusu kitabın başta askeri okullar olmak üzere tüm okulların müfredatına
konulmasını istemiştir. Amacı Türk Gençliğinin yeni bir silkiniş, aydınlanma ve çalışma ile
Türkiye Cumhuriyeti’ni muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaktır. O yıllarda bahse konu kitap
hayli ilgi görmüş, en çok okunanlar listesinde ilk sıralarda yer almıştır. Kitap Finlandiya’yı
anlattığı için değil, ülkemizin o günkü durumuna ayna tutarak, problemlerin tespiti, nasıl
çözülebileceğinin örneklerini sunması açısından değerlidir. Biz, teorik bir çalışma olan
tebliğimizde kitabın ayrıntılarını inceleyerek, eğitim temeline oturmayan hiçbir projenin kalıcı ve
gerçekçi olmayacağını yer yer Türkiye-Finlandiya örneklemi üzerinden ortaya koymaya çalıştık.

Abstract
Today, many countries with democratic order and economic development in various regions of
the world have come to their present position by giving great struggles. The most important
example of this situation is Finland. Finland, which spent many years under the leadership of
Sweden and Russia struggling with ignorance, misery, absence and disease, found the solution in
education as always. Finland, which has become one of the exemplary countries of the world in
the field of education, democracy and social welfare, has achieved this success without its fertile
lands, its rich underground resources and its industry. In fact, the situation of Finland in the years
when it gained independence is similar to the situation of Turkey. During the years of the war of
independence and then Anatolia was struggling with poverty, misery, ignorance and diseases. In
our country, there was a need for role-playing people, just like in Finland, to wake up, to light up,
to show how ignorance, ignorance, disease can be overcome. Some of the most important
elements of the establishment of modern Finland, especially educators, academics, clergy and
producers, were the “architect of life”. Knowing the details of Grigoriy Petrov’s book “in the land
of white lilies”, Atatürk wanted to be put into the curriculum of all schools, especially military
schools. The aim of the Turkish youth is to bring the Republic of Turkey to the level of
contemporary civilizations with a new silhouette, enlightenment and work. In those years, the
book was very interesting and ranked first in the most widely read list. The book is valuable not
because it tells Finland, but because it mirrors our country’s current situation and provides
examples of how problems can be solved. We examined the details of the book in our paper,
which is a theoretical study, and tried to present it through the sample of Turkey-Finland, where
no project that does not fit on the basis of Education will not be permanent and realistic.

A- GİRİŞ
Finlandiya yer altı zenginliklerinin fazla olmadığı, topraklarının 2/3 lük bölümü
ormanlarla kaplı bir kuzey ülkesidir. Ülke topraklarının sadece % 9 u tarıma elverişlidir. En
önemli gelir kaynağı orman ürünleri ve kâğıt ham maddesidir. Avrupa ülkelerinin kâğıt
ihtiyacını büyük oranda Finlandiya karşılar. Fince Türkçe gibi Ural-Altay gurubu dillere
dâhildir bu yüzden aralarında benzerlikler vardır. Finliler ilk defa Tatar asıllı Müslümanların
ticaret amacı ile bölgeye gelmeleriyle İslam’la tanışmışlardır. Bugün ülkede örgütlenmiş bin
kadar tatar Türkü, sonraki dönemlerde gelen diğer Müslümanlar ve Türk vatandaşları ile birlikte
on iki bin civarında Müslüman yaşamaktadır. Tatar Türkleri kurdukları dernekler vasıtası ile
Türk dünyasının ünlü bilginleri Reşit Rahmeti Arat, Sadri Maksudi Arsal, Abdullah Battal
Taymas, Akdes Nimet Kurat ve Musa Carullah Bigiyef’in görüşlerinden yararlanmışlardır.
Finlandiya’da İslami ilimler araştırma enstitüleri ve doğu dilleri bölümleri üniversitelerde
mevcuttur. (DİA. XIII: 111-114).

1- Neden Bu Kitap?
Öncelikle çalışmamızda faydalandığımız kitabın Elnur Osmanov tarafından Rusça’dan
çevrilen ve 2018 de Koridor Yayınları tarafından basılan nüsha olduğunu belirtmeliyim. Kitap,
Bulgaristan, Yugoslavya, Türkiye’de çok ilgi görmüştür. İlk tercüme edildiği yıllarda
ülkemizde Kur’an-ı Kerim’den sonra en çok okunan kitap olmuştur. Türkçeye 1928 yılında
Bulgarca’dan çevrilmiştir. En az 16 baskı yapmıştır. Her baskı 12-25 bin arasıdır. Kitabın ana
fikri her insanın «yaşam mimarı» olabileceği, toplumsal sorumluluklarına ciddi bir şekilde
sahip çıkabileceği, kötülüklerin olmadığı, mükemmel bir toplum düzeninin kurulabileceğine
olan inancını Finlandiya örneği üzerinden ayrıntıları ile incelemesidir. Aynı idealizmin savaştan
çıkmış, yorgun, fakir, cahil, yoksul Anadolu halkı için de iyi bir reçete olacağını düşünen
Atatürk, kitabın her okulda okutulmasını bu yüzden istemiştir. 1960 yılında Cemal Gürsel
önderliğinde yapılan askeri darbeden birkaç ay sonra subaylar arasında bir anket yapılmıştı.
Anketteki sorulardan birisi «Sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?» idi. Beyaz Zambaklar
Ülkesinde» kitabı ankette birinci olmuştu. Kitap bir Milletin kendi küllerinden nasıl doğacağını
anlatıyor.
Finlandiya 19. yüzyılın başlarına kadar yaklaşık altı asırdan fazla bir süre İsveç
Krallığı’nın kontrolünde kalmıştır., Napolyon Savasları (1803-1815) sırasında, 1809 yılında
Rus Çarlığı tarafından ele geçirilen Finlandiya, bağımsızlığına ancak I. Dünya Savası’nın patlak
vermesinden ve Rus Çarlığı’nın sonunu getiren Ekim Devrimi’nden sonra 6 Aralık 1917’de
kavusur. (Musa, 2012:222). Petrov’un neden Finlandiya örneğini seçtiğine gelince: öncelikle
yazar Finlandiya’nın her tarafını gezmiş ve yakından tanımıştır. Bu topraklara karşı daima bir
yakınlık, samimiyet, hayranlık ve sıcaklık beslemesi diğer bir nedendir. 20. Yüzyılın başlarında
liberal Rus aydınlarının önemli bir çoğunluğu özerk bölge olan Suomi’ye (Finlandiya)
hayranlık ve sempati duymaktaydı. Kendine ait bir anayasası, kendi kendini yönetme hakkının
yanında, 19. Yüzyılın sonlarına doğru kendi para birimi, vatandaşlık, gümrük sistemi, yönetim
kurumları ile adeta Batı Avrupa standartlarında bir ülke olmuştu. Özellikle hukukun ve
yasaların üstünlüğü açısından bütün Ruslar için bir cazibe merkezi, problemlerle boğuşan
Rusya’nın tam tersi bir görünüm arz ediyordu (Petrov, 2018: 23-25).
Şu anda Finlandiya’da Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabının fazla tanınmadığını
söylemek mümkündür. Bunun nedeni yazar Grigoriy Petrov’un Rus olması, kitabın Rusça,
Bulgarca basılması ve diğer dillere bu dillerden tercüme edilmesi olabilir.

III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

Beyaz Zambaklar Memleketinde kitabının 1928 yılında yapılan ilk tercümesi (Eski
Türkçe)
B- GRİGORİY PETROV KİMDİR?
1866 da St. Petersburg’a bağlı Yamburg’ta doğdu. Fakir bir ailenin çocuğuydu. St.
Petersburg’ta önce Ruhban Okulu’nu, sonra İlahiyat Akademisini bitirdi. Eğitimciliğe büyük
ilgi duyan Petrov, liselerde ve askeri okullarda konferanslar vermeye başladı. Kısa sürede
III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

meşhur oldu. Genç, yetenekli ve hitabeti düzgün bir papaz olarak ün saldı. Rusya’nın yaşadığı
toplumsal hayattaki durgunluğu eleştirmiş, halkın zor koşullarda yaşadığını vurgulayarak; her
kesimden aydınların bu problemlerin çözümü için çalışmasını ve hayatlarını bu konuya
adamalarını tavsiye ediyordu. Bir Ortadoks Papazın bu görüşleri kiliseyi rahatsız etmişti.
Kilise’nin tavrı ve sansürü Petrov’un meslekten ayrılması ile sonuçlandı.
1898 yılında yazdığı «Hayatın Temeli Olarak Kutsal Kitaplar» adlı eseri çok büyük ilgi
gördü. Kilisenin de yenilenmesi gerektiğini savunan Petrov’un ünvanı elinden alınarak sürgün
edildi. Bütün bunlar onun ününü daha da arttırdı. Uzun yıllar gözetim altında tutuldu. Ama
konferanslarını sürdürdü. Dinleyen herkesi etkiledi. Gençlere şöyle sesleniyordu: “Siz
nasılsanız Rusya da öyle olacaktır. İşe önce kendinizden başlayın. Emek sarfetmeden bir şeyi
değiştirmek mümkün değildir. Kötülükle ve cehaletle mücadele edin”. Petrov’un bu kadar
başarılı olmasındaki esas sebep: Konuşmalarında ve yazılarında Rusya’da hayatın gerçekleri
üzerinde durması, anlattıkları ile gerçek yaşamın birbiri ile örtüşmesidir.
Petrov iki kez evlenmişti. Birinci evliliğinden olan Boris adlı oğlunu savaşta kaybetmesi
onu çok etkilemişti. İkinci evliliğinden ise Marina adlı kızı doğmuştu. Münih’te yaşayan ve
2002 yılında vefat eden Marina, babası hakkında elimizde mevcut bilgilerde büyük pay
sahibidir. Petrov gönüllüler ordusuna katılmış, Kuzey Kafkasya, Kuban ve Kiev’de bulunmuş,
buralarda devrim karşıtı konferanslar vermişti. Kiev’in Bolşeviklerin eline geçmesi üzerine
Kırım’a gitmiş, beyaz ordunun Kırım’ı terk etmeye başladığı 1920 yılının sonlarına doğru
ülkesini terk etmeye karar vermişti. Vapurla İstanbula kadar gelen Petrov, daha sonra
Gelibolu’da bulunan mülteci kampına, oradan da İtalya’nın Trieste şehrine gitti (Petrov,
2018:13-18).

1- Finlandiya-Türkiye İlişkileri
Son dönemlerde ülkeye gelen diğer Müslümanlar ve Türk işçilerini saymazsak
Finlandiya’da yaşayan Türkler genellikle Tatar Müslümanlarıdır. Tatarlar dış dünya ile sürekli
irtibat halinde olmuşlar, birçok düşünürü Finlandiya’ya davet ederek görüşlerinden
faydalanmışlardır. 1880 yılında Kazan-Taşsu köyünde doğdu. Köyün imamı Nizamettin
Maksudi’nin oğludur. Dini ilimleri Kazan’daki Allamiye Medresesinde öğrendi. 1895-1896
yıllarında bir yıl süreyle Kırım’da Gaspıralı İsmail’in talebesi oldu. Genç yaşta İsmail
Gaspıralı’nın yanında bulunmak milli duygularının gelişmesinde önemli rol oynadı. 1901
yılında Kazan’daki Rus Öğretmen Okulu’nu bitirerek Paris’e gitti. Hukuk Fakültesine kaydoldu
ve burada Yusuf Akçura ve Yahya Kemal’le tanıştı. Sorbon Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi
gördü. 1905 yılında memleketine döndü. 1907-1912 yılları arasında Rus Çarlığı parlamentosu
olan Duma’da milletvekilliği yaptı. Mecliste yaptığı ateşli konuşmalarla Rusya Türklerinin ve
Osmanlı Devletinin haklarını savundu. 1917 Ekim ihtilaliyle Çarlık Rusyası sona erdi,
Sovyetler Birliği kuruldu. 22 Temmuz 1917 tarihinde İç Rusya ve Sibirya Millî-Medenî Türk-
Tatar Muhtariyeti kuruldu. Sadri Maksudi bu özerk devletin meclis ve devlet başkanı oldu.
Böylece 1552’den beri Rus tutsaklığı altında bulunan Tatar Türklerinin, kısa süreli olsa da, İdil-
Ural devletinin ilk cumhurbaşkanlığını yaptı. Rus komünistleri, 1917-1920 arasında kurulan
bütün özerk veya bağımsız Türk devletlerini yıktı.
Sadri Maksudi köylü kılığına girerek Finlandiya’ya geçmek zorunda kaldı. Finlandiya’ya
geçişi ve ikameti, bugün de mevcut olan Finlandiya Türk Tatar Cemaati tarafından sağlandı.
Oradan Paris’e geçerek Sorbonne üniversitesinde dersler verdi.1920-1925 yılları arasında Sadri
Maksudi Paris Barış Konferansı’nda Türklerin haklarını savundu. Sorbonne Üniversitesi’nde
dersler verdi. Atatürk ve maarif vekili Hamdullah Suphi tarafından Türkiye’ye davet edilince
ailesiyle birlikte Ankara’ya geldi. Hukuk Fakültesi’nde Türk Hukuk Tarihi Kürsüsü’nü kurdu.
1925 yılından 1950 yılına kadar Ankara ve İstanbul Hukuk Fakültelerinde hukuk tarihi, Türk
Hukuk Tarihi, Hukuk Felsefesi derslerini verdi. Hukukçu olmasına rağmen Türk Tarihi’ne
III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

büyük ilgi duydu. Türk Ocakları’nın 1930 yılında yapılan kurultayında yalnız tarihle uğraşacak
bir encümen veya akademinin kurulması fikri Afet İnan tarafından desteklenince bugünkü Türk
Tarih Kurumu’nun temeli atılmış oldu. 1931-1939 yılları ile 1950-1954 yılları arasında üç
dönem milletvekilliği yaptı. 1950-1951 yıllarında Türk Parlamento Grubu Başkanı olarak
Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi temsil etti. Türk Dili İçin, Milliyet Duygusunun Sosyolojik
esasları, Maişet, Orta asya Türk Devletleri, Hukuk Tarihi dersleri, Umumi Hukuk Tarihi,
Hukuk Felsefesi Tarihi önemli eserleridir. 20 Şubat 1957 tarihinde vefat etti. (Akpınar, TDVİA,
C.3, s.396,397; https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=4462).
Bolşevik İhtilali’nden sonra çok zorlu koşullar altında Finlandiya’ya geçebilen Sadri
Maksudi Arsal, oturma izni almak istemektedir, ancak ülkede Rusya ile bağlantısı bulunan hiç
kimseye kesinlikle oturma izni verilmemektedir. Rivayete göre Sadri Maksudi dönemin
Finlandiya İçişleri Bakanına gider:
– Biz Rus değiliz, sizinle aynı ırktanız. Hatta vaktiyle Duma’da, bizim mebuslarımız sizin
de haklarınızı savundular. Ama şu an siz bizim kısa bir müddet kalmamıza bile izin
vermiyorsunuz. (Rus Hükümeti, 1910 yılında, egemenliği altında bulunan Finlandiya’nın
muhtariyetini biraz daha sınırlandırmak için bir kanun hazırlar. Bu kanun görüşülürken, Sadri
Maksudi Arsal Finlandiya’nın muhtariyetini hararetle savunan bir konuşma yapmıştır).
– Evet hatırlıyorum der bakan. Duma’da Sadri Maksudi diye biri bizi müdafaa etmişti…
O pek muhterem ırkdaşımızı tanıyor musunuz? Acaba şimdi nerededir?
– İşte karşınızda diye cevap verir Sadri Maksudi.
– Siz ha ! Siz misiniz? Niçin daha evvel söylemediniz?
Bakan Sadri Maksudi’yi kucaklar, özür diler ve bir müddet sonra ikamet belgesini bizzat
kendisi Sadri Maksudi’nin kaldığı yere getirir ve O’na hükümetin misafiri olduğunu söyler.
1918-19 yıllarında Sadri Maksudi Finlandiya Türklerinin sayesinde hayatının en rahat
dönemlerinden birini yaşar. Finlandiya ile Türkiye arasında kültürel benzerlikler dikkat
çekmektedir. Aynı kökten olduğumuza dair güçlü deliller vardır. Benzer kelimeler, kavramlar
bulunmaktadır. Finlandiya’nın önemli bir şehri “Turku” adını taşımaktadır.
2- Eğitim
Petrov kitabının başlangıç bölümünde tarihi Moskova Tiyatro binasının ağaç kazıklar
üzerine yapılmasından dolayı çökmeler ve çatlamalarla yıkılmaya yüz tuttuğunu ve mimarların
bu duruma çare aradığını anlatır. Sonunda binayı yıkmadan ağaç temel kirişlerini bölüm bölüm
büyük granit bloklarla değiştirerek binanın kurtarıldığından bahseder. Petrov burada, eskiyi
tamamen silmeden ve inkar etmeden yeniyi bazı değişiklik ve düzenlemelerle üzerine ilave
etmekten, reformdan bahsetmektedir. Finlandiya’daki değişim ve gelişim Eğitim alanında
yapılan reformlarla başlamıştır. «Cumartesi Derneği» öncülüğünde başlatılan yeni yapılanma
ilk kez Helsinki Lisesi nde uygulanmış, başarılı olunca ülkeye yayılmıştı. Eğitimde ders
çeşitliliği azdır. Günlük ders sayısı da azdır. Teneffüsler uzundur ve öğrenciler teneffüslerde de
öğrenmeye devam ederler. Spor, Güzel sanatlar, yazılım vb. etkinlikler için altyapı yeterlidir.
Okul binaları, genişlik, hijyen, aydınlatma, havalandırma, geniş koridorlar, rahat ve kullanışlı
sıralar, güvenli ve geniş avluları ile gözde yapılardır. Gelirin önemli bir bölümü okullara
ayrılmaktadır. Finlandiyalılar: «Bizim madenlerimiz, doğal zenginliklerimiz yoktur. Ama
onlardan daha önemli eğitim madenlerimiz ve fabrikalarımız vardır. Buralarda kaliteli, çalışkan
ve yurtsever nesiller yetiştiriyoruz» derler. Öğretmenler idealist ve örnektirler. Kahramanlardan
biri olan Snelman bir düşünür ve filozoftu. Yaşamı boyunca ülkesinin kalkınması için adeta
çırpındı. Snelman ve onun gibi kendisini ülkesine adamış «Halk Öğretmenleri» adeta
«Bataklıklar Ülkesi» olan Finlandiya’yı «Beyaz Zambaklar Ülkesi» ne dönüştürdüler. Snelman,
III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

askerlerden, din adamlarından, öğretmenlerden, doktorlardan, iş adamları ve esnaftan oluşan
gönüllüler ordusuyla ülkesinin yoksulluktan, cehaletten, tembellikten kurtulmasında önemli bir
rol oynadı. Bütün kurumların, köylülerin, işçilerin, halk kitlelerinin değişimi ve dönüşümünün
temelinde Eğitim vardır.
Finlandiya eğitim sisteminde okullar, çocukların atlatmaları gereken bir dönem olarak
değil, eğitim ve yaşam alanı olarak kabul edilir. Öğretmen adayları en zeki öğrencilerden değil,
sosyal ve duygusal becerisi yüksek, öğretmenliği seven, karakterli öğrencilerden seçilir. Dersler
kadar teneffüsler de önemlidir ve öğrenciler teneffüslerde de öğrenmeye devam ederler. Altyapı
buna uygundur (Sahlberg, 2018:18,19). Eğitim sisteminin düzelmesi için öncelikle kaliteli
öğretmenler, kaliteli idareciler olmalıdır. İdealist olmayanlar ayıklanmalıdır. Tüm okullarda
aynı programın uygulanması ve tüm öğrencilere aynı sınavın uygulanması yanlıştır. Gardner’ın
çoklu zekâ teorisi sözde kalmamalı ve uygulanmalıdır. Öğrenme süreci her bir öğrenciye
uyacak şekilde kişiselleştirilmeli, çok yönlü öğretim metotları kullanılmalıdır. Uygun yöntem
ve öğrenim desteği olduğu müddetçe her öğrencinin her şeyi öğrenebileceği kabul edilmelidir.
Dewey’in fikir babası olduğu “işbirlikçi öğrenme” hayata geçirilmeli, büyük sınıflarda
öğretmenden ders dinlemek yerine; küçük guruplar halinde gerçek hayata dair meseleler
üzerine kafa yorulmalıdır. Öğretmenlerin birbirlerinin tecrübelerinden yararlanması
sağlanmalıdır (Sahlberg, 2018:24-35).
Finlandiya’da okulda geçirilen zaman ve ev ödevlerine ayrılan zaman diğer ülkelere göre
daha azdır. Derse ve ödeve ayrılan sürenin çok olması, başarının da çok olması anlamına
gelmiyor. Ülkede hiç ev ödevi verilmediği doğru değildir. Ama verilen ödevler kısa sürede
bitecek şekilde ve asli bir role sahip değil. Uzun teneffüs ve fiziksel aktivite çocukların
başarısına önemli bir katkı sağlamaktadır. Genel istatistiklerden ziyade öğrencileri daha iyi
tanıma fırsatı veren küçük verilere odaklanılmalıdır. Örneklem tabanlı ölçme ve
değerlendirmeler, yerel düzeyde ölçme ve değerlendirmeler, sınıf düzeyinde değerlendirmeler
bize daha somut veriler sunar. OECD tarafından geliştirilen ve bir uluslararası eğitim
değerlendirme programı PISA (The Programme for International Student Assessment-
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) her üç yılda bir 15 yaş gurubu gençlerin o ülke
tarafından nasıl eğitildiğini ölçmektedir. Fen Bilgisi, Matematik ve okuma becerilerini ölçen
PISA sonuçları aslında okulların öğrencileri modern dünyaya ne derece hazırladığını
sorgulamaktadır. Türkiye her üç alada da maalesef istenilen yerlerde değildir (Şirin,
2019:124,125). Finlandiya ise son yıllarda PISA sonuçlarına göre ilk sıralarda yer almaktadır.
Bunun sebebi dışarıdan müdahale olmadan uygulanan istikrarlı bir programdır. Finlandiya
bugün adeta eğitime yapılan yatırımın meyvelerini toplamakta ve uyguladığı modelle birçok
ülkeye örnek olmaktadır (Sahlberg, 2018:101 vd.). Finlandiya eğitim sisteminde ödevler yaş
gurubu ve sınıflara göre ayarlanmakta, alt sınıflarda daha az, yukarı sınıflarda daha fazla ve
kararında olmaktadır. PISA sonuçlarına göre dünyada en başarılı iki ülke, Finlandiya ve Güney
Kore aynı zamanda en az ödev veren ülkelerdir. Çok ödev çok başarı anlamına gelmemektedir
(Şirin, 2019:153). Bizim ülkemizde de Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yabancı eğitim
uzmanlarının tavsiyeleri de dikkate alınarak kaliteli okullar kurulmuş, kaliteli programlar
uygulanmış ve kaliteli elemanlar yetişmiştir (Türen, 2019). Dewey’in raporları ve “işbirlikçi
öğrenme” modeli bizde de uygulanmış başarılı da olmuştur. Ancak eğitime yapılan siyasi
müdahaleler bu başarıları bitirmiştir (Akyüz, 2013: 393-397; Önder, 2014:216,217,238,239).
3- Aileleler ve Çocuklar
Petrov anne ve babaların günlük rutin işlerinden fırsat bulamadıkları için çocuklarıyla
fazla ilgilenemediklerinden bahseder. Çocukluk dönemi, çocuk aklı ve kalbinin boş bir tarlaya
benzediğini, oraya bakım yapılıp iyi tohumlar ekilmezse sadece kuru laflarla çocukların
eğitilemeyeceğini söyler. Aile terbiyesi ve ortamı çok önemlidir, zihinsel ve manevi açıdan
III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

sağlıklı olması gerekir. Çocuklara yalan söyleme, kimseyi kandırma, şu işi yaparsan günah olur
sözlerinin etkili olabilmesi için öncelikle yetişkin aile fertlerinin bunları yapmaması gerekir.
Çocukların müthiş bir hissetme kabiliyeti vardır. Anne ve babalarının çelişkili davranışlarını
hissettiklerinde onlara saygıları azaldığı gibi, söylediklerini de dikkate almamaya başlarlar.
Petrov çocukların eğitimi ile ilgili bir metafor kullanarak mesajlarını bu metafor üzerinden
vermeye çalışır. Hz. Musa çobanlık yaparken bir çalının sürekli yandığını ama bu yangının bir
türlü bitmediğini görür. Nedenini anlamak için yaklaştığında gizliden bir ses duyar: ”Ey Musa
ayakkabılarını çıkar, çünkü şu an bastığın topraklar kutsaldır”. Çocuk eğitiminin çok önemli bir
iş olduğunu belirten Petrov; aynen Musa kıssasında olduğu gibi, bu eğitimin kirli kalplerle,
dağınık ve pejmürde bir hayatla, yalanla, içki vb. kötü alışkanlıklarla yapılamayacağını söyler.
Kavga, hırs, açgözlülük gibi davranışlar sergilendiğinde ahlaklı çocuklar yetiştirmek mümkün
değildir diyerek Tolstoy’dan şu alıntıyı yapar: “Hayattaki aşırı düzensizliğin başlıca
nedenlerinden birisi herkesin hayatta iyi bir düzen kurmaya çalışması, fakat hiç kimsenin
hayatın kendini düzene sokmak istememesidir” (Petrov, 2018:123-128).
Fin halk kahramanı Snelman’ın bu tür konuşmaları etkili olmuş, aileler kendilerine bir
çeki düzen vermeye karar vermişlerdi. Kurdukları ebeveyn toplulukları vasıtası ile bir araya
geliyorlar, tecrübelerini, eksiklerini ve çocuk terbiyesini konuşup uygulamaya çalışıyorlardı.
Öğretmenlerin de katkısı ile Fin aile yapısı değişmeye, vatansever ve manevi değerlere sahip
nesiller yetişmeye başladı. Modern Finlandiya’nın oluşmasında bu nesiller katkı sağladılar
(Petrov, 2018:129). Günümüz modern eğitiminde ve ülkemiz eğitiminde yapılması gereken en
önemli değişikliğin aile ve öğretmenlerin rol model davranışlar sergilemesi olduğunu
söylemeye gerek yoktur (Şirin, 2019:67).
4- Din Adamları
Petrov’a göre ülkenin aydınlanması ve kalkınmasında temel dinamiklerden birisi din
adamlarının söylemleri ve din anlayışıdır. Kitapta Snelman’ın ve Papaz Mc’Donald’ın ağzından
din konusunda yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor Petrov: Halkın gerçek anlamda hizmetkârı
olun, sadece kiliseye bağlı memurlar olarak kalmayın. Göreviniz sadece dini törenler yapmak,
kilise kurallarının doğru uygulanıp uygulanmadığını takip etmek ve dua etmek değildir. Bütün
Peygamberler halkın içindedir. İnsanlara öncelikle sevgiyi, dürüstlüğü, çalışmayı, temizliği ve
yardımlaşmayı uygulayarak anlatmışlardır. Halka süslü ve tekrarlanan cümlelerle vaaz etmeyin.
İçten ve ruhlarını uyandıracak şeyler söyleyin. Sizler de bu toplumun bir parçasısınız. Gökten
inmediniz. Ama kilise ve dine karşı halkın ilgisizliğinin artmasında hiç suçunuz yok mu?
Siz kendi aranızda bir ruhban sınıfı oluşturup halktan uzaklaşmışsınız. Din insanların
ilişkilerinden tutun da, tarladaki ürününe kadar her yerde bağlantıda olduğu duygudur.
Kitaplarda yer alan soyut kurallar ve gösterişli ayinlerin karışımı din değildir. Şu anda ülkedeki
dini kurumlar ve din adamlarının görüntüsü, dükkânların veya işyerlerinin önlerine asılan
reklam tabelaları gibidir. Gerçeği aratmayan bu görüntülerin hiç biri (ekmek, içecek, tavuk,
araba vs) hakiki değildir, yapmadır. Yenilmez, içilmez ve kullanılmaz. Siz sobanın içini kaliteli
yakacakla doldurur ve bir kıvılcım çakarsanız, o soba ne yapacağını kimseye sormaz. Yanar ve
etrafını ısıtır. İnsanların içine, ahlakı, sevmeyi, çalışmayı koyun, gerisi kendiliğinden
gelecektir. Alışılmış ve eskimiş kalıpları yıkmadan, sorgulamadan bu olmaz.
Petrov kitabında örnek din adamı olarak Papaz Mc. Donald ve eserinden bahsetmektedir.
Büyük etki yaratan ve “Güneş Kitabı” olarak ünlenen eserinde Katolik din adamlarının ve
kilisenin durumunu eleştiriyor, dini aydınlanmada Lutherci akımın etkisi ile protestan
kilisesinden yana tavır koyuyordu. Mc. Donald’lar aile olarak örnek ve ilkeli davranışları ile
herkesin takdirini kazanmış, papaz olan Luca Mc. Donald aldığı eğitim ve bildiği yabancı diller
sayesinde dünya literatürüne hâkimdi. Felsefe, ekonomi ve astronomi ve jeolojiye de hâkimdi.
III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

Ülkemizdeki duruma baktığımızda Petrov’un söylemlerinin haklı yanlarının hayli fazla
olduğunu görürüz. Yüz bine yaklaşan cami sayısı, otuz bin civarında Kur’an Kursu, yüz kırk
bine yaklaşan Diyanet personelini dikkate alarak bazı öngörülerde bulunmak zor değildir. Bu
kadar personel ve kurum ile ülke kalkınmasına, aydınlanmaya ve sosyal barışa çok ciddi
katkılar yapılabilir. Alışılmışın dışına çıkarak ve geleneksel adetlerden, söylemlerden vaz
geçerek, bizim adeta milli din anlayışımız olan Maturidilik felsefesini okullarda, camilerde,
Kur’an Kursları’nda öğretim konusu yaparak, ithal dini yorumlardan ve bunların gençliği
uyuşturan söylemlerinden kurtulabiliriz. Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyetin kuruluş
yıllarında hemen hemen hiç Türkçe dini eser olmaması, din adına hurafelerin yaygın şekilde
uygulanması, halkın dinini birinci kaynaklardan öğrenmesi için çok ciddi çalışmalar
yapmışlardır. Elmalı’lı Hamdi Yazır’a tefsir, Babanzade Ahmed Naim ve Kamil Miras’a hadis
ve Mehmet Akif’e (sonradan vaz geçti) Kur’an Meali yazdırılması TBMM tarafından
kararlaştırılmış, bu eserler basılarak dağıtılmış ve hala kaynak kitap olma özellikleri devam
etmektedir. Bu çalışmaların yanında, hutbelerin Türkçe okunmaya başlaması dinin doğru
kaynaktan, doğru anlaşılması için gerçek bir reform niteliğindedir. Ama sonraki dönemlerde
devam ettirilememiştir (Önder, 2012:77,79; Okutan, 2019:233 vd.).
5- Futbol
Petrov’un ilginç görüşleri vardır. Bunlardan birisi de Futbol ile ilgilidir. Haklılık payının
olduğunu belirtmek gerekir. Başta içki, giyim tarzı, traş şeklinden tutun da, at yarışları ve futbol
bunlardan bazılarıdır. Futbol öylesine yayıldı ki, bütün Avrupa’yı ve Dünyayı etkisi altına aldı
ve adeta bir “din” oldu. Bu etki artarak günümüzde devam etmektedir. Dünyanın en fazla
seyircili, en fazla paralı spor dalı futboldur. Bütün gençler hayranlık duydukları takımlar uğruna
her şeylerini feda edecek durumdadır. Büyük statlar milyonlarca insanı adeta beşikler gibi
sallamakta ve uyutmaktadır. Futbol akıl gücünden ve üretmeden ziyade fizik gücüne dayanır.
Maalesef çok zeki beyinleri uyuşturabilmektedir.
Finlandiya gençliği de aynı tuzağa düşmüştür. Futbol sadece sahada oynanır ve biter,
hayat dışarıdadır. Finlandiya’nın sadece top peşinde koşacak gençlerden ziyade, ülkenin
ekonomik, sosyal, düşünsel ve manevi dinamiklerini harekete geçirecek ve öncülük edecek
şahsiyetlere ihtiyacı vardır. Herkül gibi güçlü bir vücudunuz olsun ama Sokrates gibi düşünen
ve üreten bir beyniniz de olsun. İspanya’da zamanla halkın hayali kahramanların maceralarına
bir hastalık derecesinde düşkünlüğünü tenkit için Cervantes’in Don Kişot romanını yazdığını
unutmamak gerekir. Aynı sıkıntıların ülkemizde yaşandığını görmekteyiz (Sahlberg,
2018:114-122). Bilinçsiz bir şekilde milyonların statlarda saatlerini geçirdiği, gençlerin futbol
ve futbolcularla yatıp kalktığı; transfer, loto, toto piyasasında milyarlarca doların döndüğü
ortadadır. Rol model olması gereken sporcular yok denecek kadar azdır. Spora karşı olmak
elbette mümkün değildir. Ülkemizdeki futbol sektörünü göze alırsak Petrov’un haklı olduğunu
anlamak güç değildir.
C- SONUÇ ve ÖNERİLER
Finlandiya ve Türkiye aynı dönemde medeniyet yarışına başlamışlardır. Biz Kurtuluş
savaşından çıktığımız yıllarda onlar da Rusya’nın egemenliğinden kurtulmuşlardı. Şartlarımız
aşağı-yukarı aynıydı. Yokluk, sefalet, hastalık, cehalet, miskinlik ortak problemlerimizdi.
Üstelik Finlandiya da verimli topraklar da yoktu. Orada Grigoriy Petrov-Snelman ve her
kesimden çıkan idealist, vatansever insanların çalışmaları adeta bir dairesel dalga misali her
tarafa yayılmış, problemler tek tek çözülerek Finlandiya kendi küllerinden yeniden doğmuştur.
Bizde de Atatürk ve arkadaşlarının üstün gayretleri ile eğitimde, sanayide, tarımda, dini doğru
anlamada, sağlıkta çok önemli atılımlar yapılmıştır. Ancak bu atılımlar siyasi müdahaleler,
basit hesaplar ve dış güçlerin etkisiyle devam ettirilememiş, teoride kalmaya mahkûm
bırakılmışlardır. Finlandiya’da ise bu tür yanlışlıklar yapılmamış, istikrarlı bir uyanış ve
III. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal
Bilimler Sempozyumu
III. International World of Turks Symposium
of Social Sciences

aydınlanma hareketi sayesinde bugün Dünyada eğitimde ve toplumsal refah seviyesinde en
önde olan ülkelerdendir.
Bunun sebebi teoriden ziyade uygulamaya ve istikrara önem vermeleridir. Eğitim
Sistemleri iyi insan, iyi vatandaş, üreten ve düşünen vatandaş yetiştirmeye odaklıdır ve yaklaşık
100 yıldır aynı hedefe ilerlemektedir. Biz hala eğitimde deneme sürecindeyiz ve buna devam
ediyoruz. Teorimiz çok iyi olabilir, ancak yeni nesilleri teoriler değil uygulama ve rol model
kişilikler, davranışlar yetiştirir. Mart ayında MEB Antalya’da bazı okullarda Finlandiya
örneğine geçileceğini (40 dk. Ders, 40 dk. Teneffüs) açıkladı. Bu durum bizim eğitim
konusunda hala bocalamaya devam ettiğimizi göstermektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında
yurtdışından gelen uzmanların da görüşleri alınarak kaliteli okullar kurulmuş; buralardan
ülkesine, milletine hizmet eden çok değerli kişiler yetişmiştir. Kısaca söylemek gerekirse biz
kaliteli okullar ve kaliteli eğitimin tecrübesine sahip bir ülkeyiz. Siyasi mülahazalarla eğitim
sistemimize sık sık yapılan müdahaleler maalesef ortaya karışık bir eğitim sisteminin çıkmasına
yol açmıştır. Bizim kültürümüzde öğrencilerimize yeni bir ruh, Türklük bilinci, çalışma azmi
verecek o kadar örneğimiz ve rol modellerimiz vardır ki, saymakla bitmez. Bunların gençlere
tanıtılması, eserlerinin okutulması, ruhlarına ve vicdanlarına seslenecek, ülke sevgisini öne
çıkaran bir eğitim sistemi için hala vakit vardır. Din adına ithal ve modası geçmiş ideolojileri
bir yana bırakarak, İslam’ı en doğru şekilde anlayıp, yorumlayan; aklı ve düşünmeyi ön plana
çıkaran Maturidi’lik anlayışı okullarımızda öğretilmelidir. Sadece camileri, Kur’an Kurslarını
ve buralarda görev yapan personeli yönetmek, belli kalıpların dışına çıkmayan ritüeller icra
etmek, süslü cümlelerden oluşan vaaz ve hutbeler vermekle problemlerin çözülmediğini
asırlardan beri tecrübe ettik. Yeni bir din anlayışına, bize ait bir yoruma ve insanların ruhunu,
ahlakını canlandıracak söylemlere ihtiyaç vardır. Tıpkı Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda
yapılan reformlar gibi. Tek çare Cumhuriyetin fabrika ayarlarına geri dönmekten geçiyor.
Bütün problemler kaliteli eğitim veren okullarla, rol model öğretmenlerle çözülür. Bilgi
bombardımanı yerine kavramlarda yoğunlaşmalıyız.
Öncelikle bir karar vermeli, yetiştireceğimiz insan tipini belirlemeli ve Eğitim
Fabrikası’nın ayarları ile oynamamalıyız. Çocuklardan beklediğimiz davranışları yetişkinler
olarak öncelikle bizler uygulamalı, rol model olduğumuzu unutmamalıyız. Eğitim açık bir
sistemdir, dışarıdan müdahaleye gerek kalmadan kendi kendini düzeltme özelliğine sahiptir.
Denemelerden hiç hoşlanmaz. Finlandiya ile farkımız da buradadır.
BİBLİYOGRAFYA
AKPINAR, Turgut, “Sadri Maksudi Arsal”, maddesi, TDVİA, C.3, s.396,397, İstanbul 1991.
AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara 2015.
http://www.cihandura.com/tr/makale/beyaz-zambaklar-uelkesnde-grgory-petrov
Medium.com adresinde görüntüleyin
Medium.com adresinde görüntüleyin
https://www.kreatifbiri.com/beyaz-zambaklar-ulkesinde-inceleme/
KÜÇÜK, Evren, “ Finlandiya’da Türk Tatar Toplumu”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal
Araştırmalar Dergisi, S.8, 2012.
MUSA, Bağdagül, “Finlandiya Türkologları Türkoloji Çalışmaları Bibliyografyası”, TÜBAR Dergisi, C.XXXII,
Güz 2012.
OKUTAN, Ahmet, Atatürk’ü Doğru Anlamak, Kırk Yayınları, İstanbul 2019.
ÖNDER, Mustafa, “Milli Mücadele Yıllarında Atatürk, Dini Yayınlar ve Din Adamları”, Fırat üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.17/1, ss.75-83, 2012 Elazığ.
ÖNDER, Mustafa, Türk Eğitim Tarihi, Anı Yayıncılık, Ankara 2014.
PETROV, Grigoriy, Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Çev: Elnur Osmanov, Koridor Yayıncılık, İstanbul 2018.
SAHLBERG, Pası, Eğitimde Finlandiya Modeli, Çev: Cansen Mavituna, Metropolis Yayıncılık, İstanbul 2018.
SÖNMEZ, Veysel, Öğretmen El Kitabı, Anı Yayıncılık, Ankara2012.
ŞİRİN, Selçuk, Yetişin Çocuklar, Doğan Kitap, İstanbul 2019.
TDV İslam Ansiklopedisi, “Finlandiya” Maddesi, C.13, s.111-116, İstanbul 1996.
TÜREN, A.Özgür, Köy Enstitüleri Dosyası Türk Rönesansı, Destek Yayınları, İstanbul 2019.

Yorum bırakın